22.4.07

YANILSAMALAR

1- Gereksinim Yanılsaması
2- Başarısızlık Yanılsaması
3- Ayrılık Yanılsaması
4- Yetersizlik Yanılsaması
5- Gereklilik Yanılsaması
6- Yargılama Yanılsaması
7- Kınama Yanılsaması
8- Koşula Bağlılık Yanılsaması
9- Üstünlük Yanılsaması
10- Cehalet Yanılsaması

Yanılsamalar bu kadar gerçek görünüyor çünkü çok sayıda insan onun bir yanılsama olmadığına inanıyor. Eğer yanılsamayla karşılaştığınızda onun bir yanılsama olduğuna İNANIRSANIZ, yanılsama çok gerçek görünse bile onu bir yanılsama olarak görürsünüz. O zaman yanılsamanın yaratıldığı amaç için –Nihai Gerçekliği deneyimlemek için bir araç olarak kullanabilirsiniz.

"Sizin için seçilmiş olanı seçmeye son verdiğiniz gün sizin bağımsızlık gününüz olacak'' O zaman yanılsamadan kaçmayacaksınız, ondan bağımsızlaşmış olacaksınız. Yanılsamanın dışına çıkacaksınız. Ama onun sizi ya da sizin gerçekliğinizi kontrol edebilme yeteneğinden bağımsız olarak onu yaşamayı sürdüreceksiniz.
Yanılsamanın amacını anladığınızda sizin kendi amacınız yerine gelene kadar, hiçbir zaman ona son vermeyi seçmeyeceksiniz. Sizin amacınız yalnızca Gerçekte Kim Olduğunuzu bilmek ve deneyimlemek değil, aynı zamanda bundan sonra olacağınız kişiyi yaratmaktır.
Şimdinin her An'ında kim olduğunuzla ilgili en büyük hayallerinizi yaratmak sizin işlevinizdir. Bu evrimdir.Bu dünyada olabilir ama dünyaya ait olmayabilirsiniz. Böyle olduğunuzda dünyayı onu deneyimlemeyi seçtiğiniz gibi deneyimleyeceksiniz.O zaman deneyimin kendisinin bir tepki değil bir edim olduğunu, sizin yaşadığınız bir şey değil yaptığınız bir şey olduğunu anlayacaksınız.
Bunu anladığınızda yaşamınızdaki her şey değişecek.
Karmaşaya son vermenin bir yolu vardır. Yanılsamayı bir yanılsama olarak görmenin yolu vardır, ve bu yol yanılsamayı kullanmaktır.
Yanılsamayı kolayca kontrol edebileceğinizi gördüğünüzde,onun gerçek olmadığını anlayacaksınız. Bu süreç sizin yanılsamanın gerçekle herhangi ilişkisi olduğunu inkar etmenizle başlar.
Çevrenize bakın ve basitçe söyleyin; ''Dünyamdaki hiçbir şey GERÇEK değil''Bu, bu kadar basittir…Gezegeninizde deneyimlenen her şeyin,inanıyormuş gibi yapmaktan ibaret olduğunu duyduğunuzda bazılarınız sıkılabilir.Fiziksel dünyandaki yaşam gerçekten de görkemlidir. Onun amacı gerçekten kim olduğunuzu fark etmeniz ve söylemeniz, bunu ifade etmeniz ve bundan haz almanız yoluyla size mutluluk vermektir. Onun için yarattığınız bu görkemli dünyaya gidin ve yaşamınızı kendinizle ilgili şimdiye kadar sahip olduğunuz en görkemli düşünceyi olağandışı bir söylemle belirtin ve bunu soluğunuz kesilmiş bir şekilde deneyimleyin.Her edimin bir kendini tanımlama edimi olduğunu anımsayın. Her düşünce yaratma enerjisi taşır. Her sözcük sizin için neyin doğru olduğunun bir ifadesidir.Her An Yeniden Doğuş Anıdır..Yanılsamaların var olma nedeni size kim Ol'duğunuzla ilgili en büyük hayallerinizin,en büyük halinde, kendinizi yeniden yaratacağınız bir alan sağlamaktır.Siz o alanın yerel hale gelmiş bir versiyonusunuz.Yerel hale gelmiş Tanrı…Bu yerel hale gelmiş alanın dışında kendinizi yalnızca Ol'an Her şey olarak bilebilirsiniz. Ve Ol'an Her Şey kendisini kendisi olarak deneyimleyemez, çünkü başka hiçbirşey yoktur.O zaman yanılsamaların yokluğunda siz kelimenin tam anlamıyla ne buradasınız, ne oradasınızdır.Bu yüzden yanılsamaları yarattınız.Tanrının sorusu;-Ben Kimim?_Ve şimdi Kim olmayı seçiyorum?Siz olmadığınız şeyin deneyimini gerçekte Ol'duğunuz şeyi deneyimlemek için kullanıyorsunuz.Sizin Ol'madığınız Hiç bir şey yoktur. Bu yüzden yanılsamaları yarattınız.Bu nedenle yanılsamaları kullanın ve onlar için minnettar olun. Yaşam büyülü bir oyundur ve siz de büyücüsünüz. Ustalığa götüren yolculuk bir yanılsamayla karşılaştığınız anda Kim Ol'duğunuzun görkemini ifade etmekten ibarettir.

SÜREÇ;
A-Yanılsamaları yanılsamalar olarak görün.
B-Onların ne anlama geldiğine karar verin.
C-Kendinizi yeniden yaratın.

On yanılsamayı kullanmanın iki yolu vardır. Onları şu anki gerçeklikler olarak ya da geçmişteki anılar olarak deneyimlemeyi seçebilirsiniz. Gelişmiş medeniyetler yanılsamaları `'anı''olarak deneyimler.
Göreceli dünyada, Kim olduğunuzu ancak kendiniz olmayan mekan içinde deneyimleyebileceğiniz size bir çok kez söylendi. Yanılsamaların amacı işte bunu içinde kendinizin her suretini deneyimleyebileceğiniz bir mekan ya da bir alanı ve herhangi bir anda kavrayabileceğiniz en yüksek sureti seçme fırsatını sağlamaktır. Şimdi anlıyormusunuz?Anladınız mı?
Örneğin gereksinim yanılsamasının dışına çıkma yolu,tam şu anda gereksiniminiz olduğunu düşündüğünüz şeye,yani olması gerektiğini hissedip şu anda olmadığını düşündüğünüz şeye bakmak ve sonra istediğiniz şey olmasa bile hala burada Ol'duğunuzun farkına varmaktır.Bunu getireceği sonuçlar müthiştir. Eğer şu anda gereksinim duyduğunuz şey olmadan buradaysanız, o zaman neden ona gereksinim duyduğunuzu düşünüyorsunuz ki? Eğer net olarak görüyorsanız ''o'' her neyse ona gereksiniminiz olmadığının,ona hiçbir zaman gereksiniminiz olmadığının ve tüm bunları sizin uydurduğunuzun farkına varacaksınız. Soluduğunuz havaya bile gereksiniminiz yoktur. Bunu da ölünce anlayacaksınız.Deneyimlerinizde ona bir anlam vermek istersiniz. Ama Gerçek ; Hiçbir Şeyin Anlamı Olmadığıdır.Yaşamdaki karşılaşmalar ve deneyimlerde gizli olan,bu karşılaşma ve deneyimlerin altında yatan bir gerçek yoktur.Onu oraya Kim gizleyecek ki? Ve neden?
Gerçek şudur ki ; sizin ona verdiğiniz anlamdan başka hiçbir şeyin anlamı yoktur. Bu bir çok kişi tarafından kabul edilmesi çok zor bir gerçektir. Ama bu benim en büyük armağanımdır. Yaşamı anlamsız kılarak size herhangi bir şeyin ya da her şeyin anlamının ne olduğuna karar verme fırsatını veriyorum. Kendi verdiğiniz kararlarla kendinizi tanımlayacaksınız.Onun için belirli bir şey yaşadığınızda,bunun neden olduğunu sormayın. Onun neden olduğunu seçin. Ona anlamını siz verin.Sonra O olay içinde olmayı seçtiğiniz kişiyi bildirin, ifade edin ve deneyimleyin.Olmayı seçtiğiniz kişi olun.

Yaşamın Yanılsamalarını Öğrenmenin yolu;
1-Dünyamdaki hiçbir şey gerçek değil.
2-Her şeyin anlamı benim ona verdiğim anlamdır.
3-Ben Ben Ol'duğunu söyleyenim ve deneyimim ben onun ne olduğunu söylersem odur.

Bu üçlü süreci başlatır.
A-Yanılsamaları yanılsamalar olarak görün.
B-Onların ne anlama geldiğine karar verin.
C-Kendinizi yeniden yaratın.

Örneğin; Kendinizi ....yalnız…..hissediyorsunuz.''yalnızlığınızı'' bir yanılsama olarak görün. Yalnızlığınızın, çevrenizdeki dünyaya yeterince açılamadığınız anlamına geldiğine karar verin. Sonra kendinizi başkalarına sevgiyle dokunan birisi olarak yeniden yaratmaya karar verin.

Bunu 3 gün yaparsanız ruh haliniz tümüyle değişir. 3 hafta yaparsanız `'yalnızlığınız'' kalmaz. 3 ay yaparsanız bir daha hiç yalnız kalmazsınız. Ve sonra yalnızlığın tümüyle yanılsama olduğunu tümüyle kontrol edebileceğiniz bir yanılsama olduğunu anlayacaksınız.

Tanrı İle Birlik/ N.D.Walsch

19.4.07

SOUNDS OF THE CHAKRAS

The chakras are subtle centers of transformation located within the cerebrospinal system. According to Hindu tradition, all fifty sounds of the Sanskrit language exist within the chakras of the human body. When we speak, we do so not only through the vocal cords and throat, but also through the articulation of the chakras.
Good and bad music directly and profoundly affects the body's seven subtle psychic energy centers, called chakras, which are spinning energy wheels arranged vertically up the spine from sacrum to crown. The chakras are the playground of the elements. They are interrelated with the parasympathetic, sympathetic, and autonomous nervous systems, and thus the gross body is related to them.
The particular sounds given for chakra meditation are those that energize each of the psychic centers respectively. One begins by chanting the "Petal" sounds of the chakras - those sounds that energize the ganglia of this chakra plexus. The petal sounds are followed by the bija, or essential "seed" sound of the chakra. This same sequence is then repeated for chakras two, three, four, five, and six. Chanting of the sounds of the chakras should be practiced in a comfortable posture, preferably seated on a mat or rug of organic material, with a lighted candle or oil lamp in the room. Each of the petal sounds is chanted once, pausing for a deep breath between sounds The bija "seed" sound may be chanted three or more times. If you like to know more and hear some of the chakra sounds, you can download mp3 files : MP3

MEDİTASYON-1

Hiçbir şey düşünmeden durmak güzeldir.

18.4.07

DOĞADA RAHATLAYIN

Ormanda gezinmek, kuş sesleriyle kendinizden geçmek isterseniz..




Denizi tercih ediyorum diyorsanız..

KUNDALİNİ REİKİ HAKKINDA GÜZEL BİR VİDEO

Kundalini Reiki hakkında hazırlanmış hoş bir video..

Ayrıca müziği de çok başarılı seçilmiş. İşten, ya da her ne ile uğraşıyorsanız, ondan biraz uzaklaşın ve rahatlayın.

MEDİTASYON-2

17.4.07

KAPLAN GÖZÜ


Cesareti arttırır.
Konsatrasyonu yükseltir.
Negatif enerjiden korur.
Baş ağrılarını hafifletir.
Hayatınızın bir amaçtan yoksun olduğunu düşündüğünüz anlarda size amacınızı hatırlatır.
İnsanların iyi taraflarını görmenizi sağlayarak hayat yolunda mutlulukla ilerlemenizi sağlar.
Güç ve cesaret taşı olan kaplangözü; dayanıklılığınızı artırır ve engellere rağmen ilerleme isteği verir.
Pürüzsüz yüzeyini okşayarak dertlerinizi ve endişelerinizi hafifletebilirsiniz.
Duygulara hitap eden bir taş olduğndan dolayı sevgililer arasında rağbet gören bir hediyedir.
Eger birisiyle ilişkiniz varsa kaplangözü; ilişkide bulunduğunuz insanla aranızda telepatik bir bağ kurmanızı sağlayabilir.
Yüzük ya da kolye olarak kullanabilir, ya da cebinizde taşıyabilirsiniz.
Kendisini taşıyan kişilerin diğerlerine karşı daha az bağımlı olmasını sağlar.
Duygusal bakımdan dengeleyicidir ve inatçılığı azaltır.
Kişinin olayları daha net algılayabilmesini sağlar.
Kaplangözünün nazardan koruduğuna inanılır.
Kabuslar gören çocuklar için faydalıdır.
Astım hastaları için faydaları vardır.
Sindirim sistemi bozuklukları, dalak ve pankreas için faydalı etkileri vardır.

15.4.07

AQUAMARİN


Beden ve zihin ilişkisini güçlendirir.
Bereket ve uğur taşıdır.
Cesaretinizin kırıldığı, emeklerinizin boşa gittiğini hissettiğiniz anlarda, aquamarin sizi yüreklendirir ve güveninizi tazeler.
Solunum yolları rahatsızlıklarına, astım ve tirotid bezi rahatsızlıklarına iyi gelir.

14.4.07

KRİSTAL KUVARS


Yaşlanmayı geciktirir.

Zihinsel, bedensel ve ruhsal enerjileri destekler.
Ortamdaki tüm negatifi ortadan kaldırır, iter.
Tene temas ettirilerek kıyafet altında taşındığı takdirde, kişiyi diğer insanların negatif enerjilerinden korur. (Pozitif insanlar arasinda iseniz kristalinizi görünür şekilde takın. Böylece etrafınızdaki insanların pozitif enerjilerini kendi içinde toplar.) Dikkat edilecek husus; eğer kristalinizi çok uzun süre kullandıysanız enerjisi tükenebilir. Toplamış olduğu negatif enerjiyi gerisin geri size aktarmaya başlayabilir. (Bunu baş ağrısı, mide bulantısı şeklinde hissedersiniz.) Bu durumda kristalinizi tekrar kullanabilmek için yıkayarak, ya da bir gece topraga gömerek temizlemeniz gerekir. Kristalinizi bir ametistin yanına bırakmanız da temizlenmesini sağlar. Bunun için iki kristal alıp, birisi temizlenirken diğerini kullanmaya devam edebilirsiniz.
ÖNEMLİ NOT:
Hangi amaçla kullanılırsa kullanılsın, yeni satın aldığınız bir kristali kullanmadan önce mutlaka bir gece toprağa gömerek negatif enerjilerden temizleyin ve ondan sonra kullanmaya başlayın. Kristaller, onun enerjisine alışkın olmayanlarda ilk başlarda başağrısına sebep olabilir. Böyle bir durumda kristalinizi çıkarın. Ancak enerjisine alıştığınızda sürekli olarak kristal takabilirsiniz. Temizlediğiniz bir kristale başka insanların dokunmalarına izin vermeyin.

LAPİS LAZULİ



"Göklerin taşı" anlamına gelir.

Ruh ve beden arasındaki dengeyi sağlar.

Derin düşünmeye yardımcı olur.

Hazmı kolaylaştırır.

Ruhun hakikate ulaşma arzusunu kuvvetlendirir.

Akılcı olmayan düsünceleri netleştirir ve düsüncelere yogunluk kazandırır.

Küçük çocuklari korkularından uzaklaştırır.

Kaygıyı azaltır ve kişiyi canlandırır.

Zihin açıklığı ve aydınlanma amacıyla kullanılır.

Derin düsünceye yardımcı olur.

Küçük çocukların solunum yolu hastalıklarından korunmasını sağlar.

Kemikleri kuvvetlendirir.

Tiroid bezlerini harekete geçirir.

Tansiyonu düzenler.

Fiziksel yetenekleri ve iletişim yeteneğini kuvvetlendirir.

ÖNEMLİ NOT:
Hangi amaçla kullanılırsa kullanılsın, hergün kullanılması durumunda onu taşıyan kişi artık taşın gücüne alıştığı için etkisi azalır. Bu nedenle kullanımında dikkat edilmelidir.

11.4.07

ESKİLERDEN BİR MASAL

Eski zamanlarin birinde, bir adam varmis. Bu adam çalismak amaci ile çok uzaklara gitmis ve yillarca çalismis. Sonunda memleketine dönme zamani gelmis. Bu çalisma sürecinde toplam 3000 akçe biriktirmis ve evinin yolunu tutmus.
Evine dogru giderken yolu büyük bir sehirden geçmis.
Yolda yürürken köse basinda birisi "Bir nasihat bin akçe, bir nasihat bin akçe" diye bagiriyormus. Adam düsünmüs: 'Nasil olur, bir nasihati bin akçeye satarlar, ben yillarca çalistim ve sadece 3000 akçe biriktirdim'.
Bu ise pek akli ermemis ama merak iste. Duramamis ve adama bin akçe vererek o nasihati satin almis.
Nasihat " KADERDE NE VAR ISE O ÇIKAR" ve yoluna devam etmis...
Ilerde yine köse basinda baska bir adam bagiriyormus "bir nasihat bin akçe" diye. Adam yine dayanamamis bin akçe de o adama vermis ve ikinci nasihati da satin almis. Ikinci nasihat da: GÖNÜL KIMI SEVERSE GÜZEL ODUR" Son kalan bin akçesi ile de yoluna devam etmis. Tam sehrin çikisinda yine köse basinda bir adam bir nasihati bin akçeye satiyor. Adam bir parasina bakmis, bir de nasihati satan sahsa, dayanamamis ve kalan son akçesiyle de o nasihati satin almis.
Son nasihatte: "HIÇ BIR IS ACELEYE GELMEZ".
Parasiz yoluna devam etmis.
Sehrin çikisinda büyük bir topluluk ile karsilasmis. Topluluk telas içindeymis. Yaklasmis ve oradakilerden birine neler oldugunu sormus.
Oradan birisi açiklamis, demis ki : Burada sehrin tüm su ihtiyacini karsilayan bir kuyu var, ama kuyunun içinde de canavar var. Canavar suyu tutmus, göndermiyor. Asagiya kim indiyse bir türlü çikamadi. Simdi herkes korkuyor asagi inmeye"
Adam düsünmüs ve ilk satin aldigi nasihat aklina gelmis. "Kaderde ne var ise o çikar" asagi inmeye karar vermis. Aslinda bu nasihatleri herkes bilir ama uygulayabilmemiz için belli bir bedel ödememiz gerekiyor. Inince canavar hemen yakalamis ve yerine götürmüs.
Demis ki: "Buraya gelenlerin hepsine bir soru sordum ve bilemediler. Eger sen bilirsen seni serbest birakirim."
Bir dizine sarisin ve dünya güzeli bir kadin, diger dizine de kurbaga koymus ve "söyle bakalim hangisi güzel?" demis. Adam düsünürken aklina ikinci aldigi nasihat gelmis ve "gönül kimi severse güzel odur" demis. Bu cevap canavarin çok hosuna gitmis. Zira canavar,kurbaganin gözlerine asikmis. Adami salmis ve suyu birakmis. Almislar krala götürmüsler ve agirliginca altin vermisler.
Adamimiz yoluna devam etmis ve nihayet evine varmis. Evinin camindan içeri bakmis. Bir de ne görsün; karisi genç biri ile diz dize oturuyor. Hemen kilicini çekmis ve tam içeri girerken üçüncü nasihat aklina gelmis "Hiçbir is aceleye gelmez". Kilicini kinina koymus ve içeri girmis. Hos besten sonra karisina o genci sormus. Kadin da: "bey sen gittiginde ben hamileydim ve bir oglumuz oldu. Bu genç senin oglun" demis.

9.4.07

MERCAN


Bir deniz ürünü olduğundan, denizin sakinlik ve dinginlik programını, taşıyıcısına aktarır.
Nazara karşı koruyucudur.
Konsantrasyon eksikliğini giderir.
Kişinin ruhsal anlayışını güçlendirir.
Saflığın ve dengenin korunmasını sağlar.
Aile içinde ve arkadaşlar arasında saygınlığın güçlendirilmesine yardımcı olur.
Atılacak adımlarda bilinçli ve kararlı olmayı, olumsuz yargılamalara karşı güçlü olmayı sağlar.
Onaylanmama korkusu ile girişilemeyen baslangıçlar için kişiyi yüreklendirir.
Elestiri ve zitlasmalar ile karsilasildigi durumlarda kararliligin sürmesini saglar.
Başta sedef hastalığı olmak üzere, pek çok cilt hastalığının tedavi amacıyla kullanılır.
Kalbi ve dalağı kuvvetlendirir.

PEMBE KUVARS


Sevgi taşı olarak bilinir.
Huzur ve duygu yüklüdür.
Sürekli sevgi titreşimi göndermesiyle bilinir.

SAFİR


Spiritüel aydınlanma yolunda olanların taşıdır.
Tüm kan hastalıklarına iyi geldiği söylenir.
İnancı güçlendirerek kişiye güven verir.
Kuşkuların yok edilerek ruhsal gelişime açık hale gelinmesine yardımcı olur.
Kişiye şefkat duygusu vererek ruhsal duyarlılığını artırır.
Özgürlük hissi verir.
Psisik yetenekleri artırır.
Sezgiyi kuvvetlendirir.
Sinirleri sakinleştirir ve konsantrasyonu artırır.
Aşkta sadakati sağlar, yanlış davranışları engeller.

Kalp ve böbrekleri kuvvetlendirir.
Tüm salgi bezlerini harekete geçirici özellige sahiptir.

7.4.07

CHAKRA DENGELEME


Dengede kalmak bizi sevgiye ve ışığa götürür. Bu sebeple, chakralarımızın da etkiledikleri maddi manevi noktaları dengede tutmak çok önemlidir.
Chakra dengeleme, chakraların birbirine uyumlu olarak çalışabilmesine yardımcı olan bir yöntemdir.
Her gün yapılması uygundur.
Son derece etkili ve rahatlatıcı bir uygulamadır.
Chakralar üzerine 5dk kadar kalmak yeterlidir.
Chakralar toplamları 7 sayısını verecek şekilde dengelenir.

1. Çakra ile 6. Çakra
2. Çakra ile 5. Çakra
3. Çakra ile 4. Çakra


Neden chakralar bu düzen içerisinde dengelenir sorusunun cevabını, onların etki alanlarına göre incelersek kolaylıkla açıklayabiliriz.


1. Chakra : maddi dünya bağlantısı, içgüdüler, hayatta kalma güdüsü
6. Chakra : sezgiler, maneviyat, spiritüel, ruhani kimlik
1 - 6 Chakra Dengesi = Maddiyat ve maneviyat dengesi


2. Chakra: yaratıcılık,üretim
5. Chakra: ifade merkezi
2 - 5 Chakra Dengesi = Ürettiklerimizin ifadele edilebilmesi ve sunulabilmesi dengesi


3. Chakra: Toplumsal, duygusal alışveriş merkezi, biz kimliği
4. Chakra: Sevgi ve şifa merkezi, ben kimliği
3 - 4 Chakra dengesi = Ben - Biz dengesi

6.4.07

İSTEDİĞİNİZ ŞEYLERİN PEŞİNDE KOŞMAKTAN ARTIK VAZGEÇİN!

İÇİNDEKİLER

A. GİRİŞ
B. YAŞAM AMACINIZA ULAŞMADA DAYANILMAZ ÇEKİCİLİĞİN 28 İLKESİ
C. ESİN KÖŞESİ
D. EYLEM PLANI

A. GİRİŞ

Merhaba,Bu sayımızda verimli bir yaşam stratejisi oluşturmada ilginç bir konu olan çekicilik" üzerinde odaklanacağız. "Dayanılmaz Çekicilik" ilkeleri 1997 yılında kişisel danışmanlık uzmanı Thomas J. Leonard'ın 200'e yakın meslektaşıyla yaptığı bir çalışmanın ürünü. Leonard'ın halen eğitimlerinde kullandığı ve dünyada pek çok danışman tarafından müşterilerine farklı bir bakış açısı kazandırmak için kullanılan bu 28 "çekicilik" ilkesini siz okurlarımızla paylaşmak istedik.Leonard, sitesinde bu programı bakın nasıl tanıtıyor:
"İstediğiniz şeylerin peşinde koşmaktan artık vazgeçin!
Kulağa irkiltici, garip, hatta belki komik geliyor, değil mi? Haklısınız, öyle! Yaşamda sahip olmayı çok istediğiniz şeyler için "ölesiye" mi çalışıyorsunuz? Çekicilik ilkelerini öğrenip uygulamaya başladığınızda, en çok istediğiniz şeyler kendiliğinden ve kolaylıkla size gelecektir."

İnsan ister istemez merak ediyor, değil mi? Diğer pek çok kültürde olduğu gibi, bizim kültürümüzde de başarıya, belli bir hedefe ya da istenilen bir şeye ulaşmak için insanın kendisini zorlaması gerektiği inancı yaygındır. Yaşamın büyük ödülüne giden yol elbette zahmetli ve hatta eziyetli olmalı, türlü çeşitli sıkıntılara göğüs gerilmelidir! Oraya bir biçimde ulaşmış o "şanslı" insanlar da, "epik" bir kıvama ulaşana dek abartarak anlattıkları başarı öyküleriyle bu yerleşik inancı pekiştirmek için ellerinden geleni esirgemezler. Televizyondaki reklamda, "Çook çalışmam gerek anne, çoook,"diyerek yakınan ufaklığı izlerken anlayışla başımızı sallamamızın nedeni belki de budur. Sorun, zaten çalışmaktan çok, başarmak ve elde etmek için kendini (hatta başkalarını) zorlamayı, itelemeyi, sürüklemeyi bir tür zorunluluk olarak görmekte. Toplumumuzda, kişisel gelişim rehberlerinin en çok zorlandığı konulardan biridir bu aynı zamanda: Bir şeyler yapması için sürekli zorlanan bireylerin çoğunlukta olduğu bir toplumda, bireysel gelişimi destekleme girişimlerinin olumsuz algılanma oranı da yüksektir. İşte itmek, zorlamak, sürüklemek yerine bireylerin belli ilkelere dayalı anlamlı edimler aracılığıyla açığa çıkaracakları "gerçek" yaşam amaçlarını eksiksiz ifade ederek kendilerini "çekici" kılmaları fikri, zihinsel bir yenilenmeye yol açabilir. Umarız, okurlarımız bireysel gelişim stratejilerini yeniden gözden geçirerek, bu ilk bakışta aykırı gelebilecek bakış açısından yararlanabilecekleri içgörüler elde ederler.

B. YAŞAM AMACINIZA ULAŞMADA DAYANILMAZ ÇEKİCİLİĞİN 28 İLKESİ

1. Biraz da kendinizi düşünün: Siz yoksanız, başka hiçbir şey de yoktur ve çekicilik olanaklı değildir. Günlerinizi yaşam amacınızı tam olarak ifade eden etkinliklerle geçirin; bunun dışındakileri, kendi yaşam amaçlarına uygun bulacak kişilere devredin.

2. Kendinizi geleceğin kıskacından kurtarın: Çekicilik şimdi iş görür, gelecekte değil. Amacınızın yaşamınızı bugün biçimlendirmesini sağlayın. Sakın erteleyip, "Günün birinde yaparım,"sendromuna kapılmayın. Yaşam amacınızı hemen bugün ifade edin; şu da olsun, bu da gerçekleşsin diye beklemeyin.

3. Her olaya fazlasıyla karşılık verin: Aşırı tepki göstermek yerine, fazlasıyla karşılık vererek gelişirsiniz; bu da çok çekicidir. Her durumda yaşam amacınızı dolu dolu ifade edin; kendinizi tutmayın. Burada fazla karşılıktan kasıt, yarattığınız yaşam amacınızdan hareketle kendinizi tam olarak ortaya koymanızdır. Öte yandan, reaksiyon göstermek yarattığınız değil, size benimsetilmiş bir amacın ürünüdür.

4. Her alanda sonsuz bir potansiyel oluşturun:Karşı konulamaz ölçüde çekici olmak için asla yeter demeyin. Temel gereksinimleriniz karşılanmıyorsa, yaşamınızı yaşam amacınızı ifade etmeye adamanız güçtür. Sonsuz reservler oluşturarak varoluşunuzdan kaynaklanan temel fiziksel ve ruhsal gereksinimlerinizin baskısını azaltın. İşte sizeasla yeter dememeniz gereken alanlardan bazıları: sevgi, dostluk, dinginlik/sükunet, amaç dolu projeler, enerji/sağlık.

5. Sadece haz almak uğruna değer katın:Zevk aldığınız için değer kattığınızda, insanlar doğal olarak sizi çekici bulur. Sadece haz almak için değer katmak, yaşam amacınızın doğal biçimde ifade edilişinden kaynaklanır. Hayatta kalma gereksiniminin baskısından kurtulun; bizler doğal olarak kendisini tanımlayan varlıklarız.

6. Digerlerini derinden etkileyin: İnsanlarla ne kadar çok temasa geçerseniz, o denli çekici olursunuz. Diğer insanlarla iletişim kurduğunuz ölçüde çekici olursunuz. Yaşam amacınızı ifade ettiğinizde, zaten diğer insanlara dokunup, onlar üzerinde etki yaratmış olursunuz.

7. Yeteneklerinizi utanmadan sergileyin: İyi yaptığınız bir şey konusunda utangaç davranırsanız, çekicilikten yoksun biri olacaksınız. Yetenekleriniz yaşam amacınızı tam olarak ifade edebilmeniz için Tanrı tarafından size verilmiş hediyelerdir. Bu yetenekleri pazarlamak sizi çekici kılacak ve yaşam amacınızı tümüyle ifade edebilmenizi sağlayacaktır.

8. Kendinize karşı dayanılmaz ölçüde çekici olun: Kendinizi dayanılmaz biçimde çekici bulmuyorsanız, başkalarını kendinize nasıl çekebilirsiniz? Yaşam amacınıza uygun biçimde yaşamak sizi kendinize karşı git gide daha çok çekici kılacaktır. Siz kendinizi çekici bulursanız, diğerleri de bulur.

9. Etkileyici bir yaşam tarzıyla yetinmeyin; doyurucu bir yaşamınız da olsun: Harika bir yaşam çekicidir; oysa yaşam tarzı genellikle baştan çıkarıcıdır. Doyurucu bir yaşam... evet doğru tahmin ettiniz, yaşam amacınızı bilmekten ve buna uygun yaşamaktan geçer. Görkemli bir yaşam tarzı kuşkusuz arzu edilir ve hatta eğlenceli bir şeydir; yeter ki yaşam amacınızı engellemesin. Böyle yaklaşıldığında, parıltılı yaşam tarzlarının önemi de azalır zaten.

10. Söz verdiğiniz şeyin iki katını verin: Sürekli sizden beklenenden fazlasını sunarsanız, yeni müşteriler size doğru çekilecektir. Bu konunun iki yönü vardır. Öncelikle, olmayacak vaadlerde bulunmayın. Aşırı vaat kendine güvensizliğin ve şişkin bir egonun işaretidir. Kim olduğunuzu bildiğinizde ve her gün kendinize karşı dürüst yaşama deneyimini edindiğinizde aşırı vaat zaten gereksizleşir. İkinci olarak, amacınızı doğal biçimde ifade ettiğinizde, insanların sizden beklediğinin iki katını sunmak oldukça kolaydır.

11. Sizi ileriye doğru çekecek çekim alanları yaratın: İleriye doğru çekilmek çekicidir, itilmek ise hiç hoş değildir. Yapamayacağınız, daha doğrusu yapamayacağınızı düşündüğünüz ölçüde amaç projeleri yaratın ve bu tür bir projenin yaratacağı çekim alanının sizi zorunlu olarak bu yeni kişiye dönüştürmesini bekleyin. Bir başka deyişle, boyunuzdan büyük işlere kalkışın!

12. Ertelemekten vazgeçin: Zaman pahalıdır; bu yüzden de gecikme hiç çekici değildir. Amacınızı ifade etmeyi ertelemeyi neden isteyesiniz ki? Yaşamınız amacınızı daha çok sergiler hale geldikçe, kendinizi ifade etmeyi ertelemekten vazgeçmek daha anlamlı hale gelecektir.

13. Kişisel gereksinimlerinizin karşılanmasını sağlayın: Karşılanmamış gereksinimleriniz varsa, aynı konumdaki diğer insanları kendinize çekersiniz. Bu konu sonsuz reserv oluşturmakla ilgilidir; karşılanmamış gereksinimler karşılanmamış benzer gereksinimleri olan insanları çeker. Gereksinimlerin çoğu hayatta kalma ile ilgilidir. Bunların ne kadarını hallederseniz, yaşam amacınızı ifade etmek için o kadar yer açılır.

14. Ayrıntılarda zenginleşin: Ayrıntılar, açık seçik ortada olanlardan daha çekicidirler. Yaşam amacı bağlamında, sizi zenginleştirecek ayrıntılar yaşam amacınızı an be an ifade edebilmektir. Zenginlik anın farkında olmaktan ve yaşanan her an için minnet duymaktan geçer. Tüm ayrıntılara asla hakim olamazsınız, ama amaçlı bir yaşam sürmenin "an" ile ilişkisini kavradığınızda, ayrıntılarla oynamak çok daha eğlenceli hale gelir.

15. Hiçbirşeyi sineye çekmeyin:Bir şeyi sineye çekerseniz, bedelini ödersiniz. Bedeller pahalı olduğundan çekici değildir. Bunun amaçlı bir yaşam sürmekle çelişen bir yönü yoktur.Bunu yapmak için önce şu anda neleri tolere etmek zorunda kaldığınızı belirlemeniz, ardında da sistemli biçimde bunları birer birer yaşamınızdan çıkarmanız gerekecektir.

16. İnsanlara sizi nasıl memnun edeceklerini gösterin: İnsanları tahmin yürütmek zorunda bırakmayın. Yaşam amacınıza uygun bir yaşam sürdürdüğünüzde hoşnut olacağınız açıktır; öyleyse, insanlara sizi nasıl memnun edeceklerini göstermenin yolu, kim ve neyin peşinde olduğunuz bilgisini onlarla paylaşmaktan geçer. Bu durumda, amacınızı ifade etmenize yardımcı olmak için bir şey yapabilecekleri konularda katkıda bulunmalarını sağlamanız doğal bir adımdır.

17. En kötü zayıflıklarınızı kabullenin: Kendinizin en kötü yönünü kabullenirseniz, başkalarını daha kolay kabullenirsiniz. Bunun anlamı, doğuştan gelen, yani devralınmış amacınızı kimliğinizin ayrılmaz bir parçası olarak görmeniz gerektiğidir. Unutmayın, doğuştan gelen, yani devr alınmış amacınızdan kurtulmaya çalışmıyoruz. Bildiğimiz kadarıyla, bu amaçtan kurtulmak söz konusu değildir; öyleyse benimsemek daha uygun bir davranış olacaktır. Böyle yapmakla, arka plandan ön plana çekerek devralınmış amacınızı daha belirgin hale getirirsiniz. Bu da amacınızı sahiplenmeniz, onu insanlarla daha doğal biçimde paylaşmanızı sağlar ve gerçek amacınıza ulaşmada size yardımcı olur.

18. Kendinizi duyarlı kılın: Duyarlılığınız arttıkça, şimdi varolan çok sayıdaki fırsatı daha iyi fark edip değerlendirirsiniz. Amacınızla ilişkiniz ne denli sıkıysa, yaşama ve yaşam amacınızı eksiksiz ifade etmeniz için sizi çevreleyen ve tarafınızdan kullanılmayı bekleyen zengin kaynaklara karşı o ölçüde duyarlı olursunuz.

19. Çevrenizi kusursuzlaştırın: Çekicilik, birinci sınıf bir çevreyi zorunlu kılan karmaşık bir sistemdir. Çevreniz, oluşumunuzun önemli bir yönüdür. Sizi devralınmış ya da gerçek amacınıza doğru yöneltir. Çevrenizin ayrılmaz parçası da yaşamınızdaki insanlardır. Sizi yaşam amacınıza uygun biçimde tanıyan ve ve bunu ifade etmede sizi destekleyen insanlarla çevrili olmalısınız.

20. Yeter demeden karakterinizi sürekli geliştirin: Dürüstlük, karşı konulamaz ölçüde çekici olmak için yeterli değildir; karakterli olmak da gerekir. Sefiller romanı, karakterin ne olduğunu sergilemede iyi bir örnek olarak görülebilir. Bu romanda, Jean Valjean, tutarlı ya da bütünlüklü bir yaşam sürmeyi bir sonraki düzeye taşır: karakterli bir yaşam sürme düzeyine.

21. Şimdinin ne kadar kusursuz olduğunu kavrayın: Özellikle de hiç öyle olmadığı zamanlarda. İçinde bulunduğunuz zamanın kusursuz görünmediği anlar, aslında fırsatlarla ve fark edilmeyen kaynaklarla doludur. "hiçbir şeyin rastlantısal olmadığı bir Evrende" bu eksiklik duygusunu hissettiğimiz anların kusursuzluğunu keşfetmek görevimizdir.

22. Koşulsuz şartsız yapıcı olun:Yüksek düzeyde yapıcılık her zaman çok çekicidir. Hiçbir şeyi güçleştirmeden, olabilirliğe dayalı bir yaşam amacı kayıtsız şartsız yapıcı olmayı kolaylaştırır.

23. Kararlılıkla değerlerinize yönelin: Gününüzü sizi tatmin eden şeyleri yaparak geçirdiğinizde, çekici olursunuz. Değerleriniz amacınızın ayrılmaz parçası olduğundan, amacınıza da yönelmiş olursunuz. Değerlerinize ve dolayısıyla yaşam amacınıza uygun olan ve olmayan etkinlikleri listelediğinizde, neye yönelip nelerden vazgeçeceğiniz açıkça ortaya çıkacaktır.

24. Herşeyi yalınlaştırın: Zorunlu olmayan şeylerden kurtulmak, size çekici olmanız için daha çok yer açacaktır. Odaklanma ve yalınlık, yaşam amacınızı bilmenizin doğal yan ürünleridir. Amacınıza uygun yaşamanızı sağlayacakları koruyup diğerlerinden kurtulun.

25. İşinizde ustalaşın: Yaptığınız işte en iyi olmak, başarılı olmanın en kolay yoludur. Yaşam amacınızı tam olarak ifade etmenizi sağlayan Tanrı vergisi beceri ve yeteneklerinizi en üst düzeye getirin.

26. Farkında olun ve doğruyu söyleyin:Gerçek en çekici şeydir, ama beceri ve farkındalık gerektirir. Doğruyu duyulur biçimde söyleme becerinizi geliştirin. Kendinizi doğruları söylemeye alıştırmanız, diğerlerinin de kendi doğrularına ve amaçlarına ulaşmalarınısağlayacaktır.

27. Vizyon sahibi olun:Ne olacağını görebildiğinizde, geleceği oluşturmak için uğraşmanız gerekmez. Kendinizi aşmanızı sağlayan bir yaşam amacı, aslında dünyayı ilgilendiren bir vizyondur.

28. Daha insancıl olun:Samimiyet sizi çekici kılar. Kendiniz gibi olmayı becerdiğinizde daha çekici olursunuz. Yaşam amacınızı ifade ettiğinizde kendiniz gibi olursunuz.

C. ESİN KÖŞESİ

Bilge Kadının Taşı
Dağlarda yolculuk eden bilge bir kadın bir derede değerli bir taş bulur.Ertesi gün, karnı aç olan bir başka yolcuyla karşılaşır ve yiyeceğini paylaşmak için heybesini açar. Aç yolcu değerli taşı görür ve kadından kendisine vermesini ister. Kadın hiç duraksamadan isteği yerine getirir. Aç yolcu, ne kadar talihli olduğunu düşünerek oradan neşe içinde ayrılır. Taşın kendisine yaşam boyu güvence sağlayacak kadar değerli olduğunu bilmektedir. Ne var ki, birkaç gün geçmeden geri gelip taşı kadına iade etmek ister. "Düşünüp durdum," der, "Ben taşın ne kadar değerli olduğunu biliyorum, ama bana çok daha değerli bir şey verebileceğin umuduyla sana geri getirdim. Lütfen bu taşı bana verebilmeni sağlayan şeyi ver." -Anonim

D. EYLEM PLANI

Artık yaşam amacınızı keşfetmeniz gerektiğini ve yaşamınızda doyum sağlamanın daha iyi, daha doğal bir yolu olabileceği konusunda bilgi sahibisiniz. Peki, şimdi ne yapmalı?

1. Lütfen "28 Çekicilik İlkesi"ni bir kere daha okuyun. Size özellikle hitap eden 3 ya da 4 ilke var mı?
2. Sizi gerçekten heyecanlandıran ya da düşündüren bir ilkeyi seçin.
3. Bu ilkeye göre yaşamaya başlayın ve kendinize neler olduğunu gözlemeye çalışın.
4. Çevrenizde bir değişme oluyor mu?
5. Bir başka ilke seçip aynı işlemi tekrarlayın.
6. Unutmayın; bu hızlı bir süreç olmayacaktır. Çekiciliğin yaratacağı olumlu sonuçları görmek bilinçli bir tutarlılık ve farkındalık çabasıyla geçecek aylara malolabilir.
7. Çekicilik İlkelerini öğrendikçe ve uyguladıkça doğal olarak ve kendiliğinden öz niteliklerinizi güçlendireceksiniz. Bu gelişimi yaşarken, başarı ve mutluluğa uzanan yoldaki engelleri belirleyip kaldırmanız kolaylaşacaktır.

Alıntıdır.

5.4.07

RENKLER VE SAĞLIK


Sinirsel bozuklukları olanların sarı, uykusuzluk sorunu çekenlerin mor, sakinleşmek isteyelerin mavi, neşelenmek isteyenlerin turuncu, canlanmak isteyenlerin turkuaz rengini tercih etmeleri öneriliyor.

Uzmanlara göre, renkler sadece insan psikolojisini değil fizyolojisini de etkiliyor.

Renkler üzerine araştırmaları "Hayatınızı Renklendirin" isimli kitapta toplayan Howard ve Dorothy Sun'a göre, insan zihnini etkileyebilen renklerin insan fizyolojisi üzerinde de çeşitli etkileri bulunuyor. Renkler, psikolojik ve fizyolojik etkileri şöyle sıralanıyor:


Kırmızı: Psikolojik olarak uyanık ve tetikte olmayı teşvik eder. Fizyolojik olarak kan basıncını artırır ve adrenalin salgılar.

Turuncu: Psikolojik olarak neşeyi teşvik eder. Fizyolojik olarak sindirim sistemi ve metabolizmaya destek olur.

Sarı: Psikolojik olarak olumluluk ve canlılık özellikleri vardır. Fizyolojik olarak sinirsel bozukluklara iyi gelir.

Yeşil: Uyumlu ve dengeleyici psikolojik özelliklere sahiptir. Fizyolojik olarak kalp ve göğüs sorunlarını hafifletir.

Turkuaz: Canlandırıcı ve serinletici psikolojik özellikleri bulunmaktadır. Fizyolojik olarak ağrı kesici özelliği vardır.

Mavi: İnsan psikolojisi üzerinde barışçıl ve sakinleştici etki gösterir. Fiziksel olarak kan basıncını düşürür, boğaz sorunlarını çözer.

Mor: İç bilinci teşvik eder. Fizyolojik olarak uykusuzluğa iyi gelir.

Magenta: Sevgi ve şefkat dolu bir renktir. Fiziksel olarak migren ve baş ağrılarını hafifletici etkisi bulunmaktadır."

YAŞAM DERSLERİ

Birinci önemli ders:

Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldım.
Son soru şöyleydi:
"Her gün okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedir?.."
Bu herhalde bir çeşit saka olmalıydı. Kadını yerleri silerken hemen her gün görüyordum. Uzun boylu, siyah saclı bir kadındı. 50'lerinde falan olmalıydı. Ama adını nerden bilecektim ki!.. Son soruyu yanıtsız bırakıp kagıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuçlarına dahil olup olmadığını sordu.
"Tabii dahil" dedi, hocamız.." Yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı insanlar. Ama hepsi sizin ilginizi ve dikkatinizi hak eden insanlar bunlar. Onlara sadece gülümsemeniz ve merhaba demeniz gerekse bile.."
Bu dersi hayatım boyunca unutmadım. Hademenin adını da..

İkinci önemli ders:

Bir gece vakti gece yarısına doğru Alabama otoyolunun kenarında duran bir zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmura rağmen, bozulan arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu. Geçen her arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60'lı yıllarda bir beyazın bir zenciye hem de Alabama'da yardıma kalkışması pek olağan şeylerden değildi. O'nu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille de adresimi istedi verdim. Bir hafta sonra kapım çalındı. Muazzam bir konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağandı..
"Geçen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti. Kendime güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıka geldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan kocamın yatağının baş ucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini verdi. Tanrı bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık beklemeksizin yardım eden herkesi kutsasın!..
En iyi dileklerimle,
Bayan Nat King Cole."

Üçüncü önemli ders

Bir pastanın otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir çocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu.. Çocuk sordu: "Çikolatalı pasta kaç para?.." "50 cent!.." çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu: "Peki dondurma ne kadar.." "35 cent" dedi garson kız sabırsızlıkla.. Dükkanda yığınla müşteri vardı ve kız bu çocukla daha ne kadar vakit geçirebilirdi ki.. Çocuk parasını bir daha saydı ve "Bir dondurma alabilir miyim lütfen" dedi. Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson kız masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu birden.. Masayı sanki akan yaşları temizleyecekti. Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 15 centlik bahşiş duruyordu..

Dördüncü önemli ders:

Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacaktı?. Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğleye kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu. Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama, kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı.. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde.. "Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral. Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.
"Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır.."

Beşinci önemli ders

Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yasam şansı beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı hastalıktan mucizevi şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın mikroplarını yok eden bağışıklık oluşmuştu. Doktor durumu beş yasındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve; "Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı" dedi. Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içine bakıyor ve gülümsüyordu. Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü de >giderek soluyordu.. Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu: "Hemen mi öleceğim?.." Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı, ablasına vücudundaki bütün kanı verip, öleceğini düşünüyordu.

Mucize

Sally, küçük kardeşi George hakkında anne ve babasının konuşmalarını duyduğu zaman yalnızca sekiz yaşındaydı. Kardeşi çok hastaydı ve onu kurtarabilmek için ellerinden gelen herşeyi yapmışlardı. George'nin yalnızca çok pahalıya malolacak bir ameliyatla kurtulma şansı vardı fakat bunun için yeterli paraları yoktu. Babasının, umutsuz bir biçimde annesine şöyle fısıldadığını duymuştu Sally:
"Yalnızca bir mucize onu kurtarabilir."
Bu sözleri duyar duymaz, usulca kendi odasına yürüdü Sally. Domuz biçimindeki kumbarasını gizlediği yerden çıkartarak içindeki paraları yavaşça yere dökerek saymaya başladı. Yanılgıya düşmemek için tam üç kez saydı kumbaradan çıkardığı bozuk paraları. Sonra hepsini cebine koyarak aceleyle evden çıkıp, köşedeki eczaneye gitti. Eczacının dikkatini çekebilmek için büyük bir sabırla bekledi. Eczacı çok yoğundu ve bir adama ilaçlarını nasıl kullanacağını anlatıyordu. Bu yoğun çalışmanın arasında sekiz yaşındaki bir çocukla ilgilenmeye hiç niyeti yoktu ama Sally'nin beklediğini görünce"Evet, ne istiyorsun söyle bakalım" dedi. "Biraz acele et, gördüğün gibi beyefendiyle ilgileniyorum" diyerek yanındaki şık giyimli adamı gösterdi.
Sally "Kardeşim" dedi. Sessizce yutkunduktan sonra devam etti: "Kardeşim çok hasta,bir mucize almak istiyorum."
Eczacı Sally'e bakarak: "Anlayamadım" dedi. "Şeyy, babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir' dedi, bir mucize kaç paradır, bayım?"
Eczacı Sally'e sevgi ve acımayla baktı bu kez: "Üzgünüm küçük kız, biz burada mucize satmıyoruz, sana yardımcı olamayacağım" dedi.
Sally o kadar kolay vazgeçmek istemedi. Eczacının gözlerinin içine bakarak "Karşılığını ödemek için param var benim, bana yalnızca fiyatını söylemeniz yeterli" dedi.
Bu arada Sally ve eczacının yanında bekleyen iyi giyimli bey Sally'e dönerek "Ne tür bir mucize gerekiyor kardeşin için küçük hanım? diye sordu."Bilmiyorum" dedi Sally. Sonra gözlerinden aşağı süzülen yaşlara aldırmaksızın devam etti: "Tek bildiğim, o çok hasta ve annem ameliyat olmazsa kurtulamayacağını söyledi ailemin de ameliyat için ödeyebilecekleri paraları yok. Ama babam "Onu ancak bir mucize kurtarabilir" deyince ben de paramı alıp buraya geldim." "Peki, ne kadar paran var?" diye sordu iyi giyimli adam. " Bir dolar ve on bir sent" dedi Sally. "Ve dünyadaki tüm param bu!"
"Bu iyi bir şans, küçükkardeşini kurtarmak için gerekli olan mucize için yeterli bu para" dedi, iyi giyimli adam. Adam bir eline parayı aldı, öteki eliyle de Sally'nin elini tutarak "Beni yaşadığın yere götürür müsün lütfen?" diye sordu. "Küçük kardeşini ve aileni tanımak istiyorum"dedi. İyi giyimli adam Dr. Carlton Armstrong'du ve George için gerekli olan ameliyatı yapabilecek tanınmış bir cerrahtı. Ameliyat başarıyla sonuçlanmış ve aile hiçbir ödeme yapmamıştı. Hep birlikte mutluluk içinde evlerine döndükleri zaman hâlâ yaşadıkları olayların etkisinden kurtulamamışlardı.

Anne:"Hâlâ inanamıyorum. Bu ameliyat bir mucize! Doğrusu maliyeti ne kadardır merak ediyorum" dedi. Sally kendi kendine gülümsedi. O bir mucizenin kaça malolduğunu çok iyi biliyordu. Tam tamına bir dolar ve on bir sent!

DERT AĞACI

Eski çiftlik evimizi restore etmek için tuttuğum marangoz, işteki ilk gününü zorlukla tamamlamıştı. Arabasının patlayan lastiği onun işe bir saat geç gelmesine neden olmuş, elektrikli testeresi iflas etmiş ve şimdi de eski püskü pikabı çalışmayı reddetmişti.

Onu evine götürürken yanımda adeta bir taş gibi oturuyordu. Evine ulaştığımızda beni, ailesiyle tanışmam için davet etti.

Eve doğru yürürken küçük bir ağacın önünde kısa bir süre durdu, dalların uçlarına her iki eliyle dokundu.

Kapı açıldığında; adam şaşırtıcı bir şekilde değişti. Yanık yüzü tebessümle kaplandı, iki küçük çocuğunu kucakladı ve eşine kocaman bir öpücük verdi.

Daha sonra beni arabaya yolcu etmeye geldiğinde; ağacın yanından geçerken merakım daha da arttı ve ona eve giderken gördüğüm olayı sordum.

"O, benim dert ağacım," dedi.
"Elimde olmadan işimde bazı sorunlar çıkıyor, ama şundan eminim ki o sorunlar, evime, eşime ve çocuklarıma ait değil. Bunun için bu sorunları her akşam eve girerken o ağaca asıyorum. Sabahları tekrar onları oradan alıyorum. Ama komik olan ne biliyor musunuz? Ertesi sabah onları almaya gittiğimde, astığım kadar çok olmadıklarını görüyorum..."

4.4.07

AGGUELOS KİMDİR?

Fransız fizikçi Jean-Pierre Garnier Malet, zaman ve yaşam hakkındaki düşüncelerimizi kökünden değiştirecek bir teoriye imza attı. Eşiyle birlikte kaleme aldığı, Changez Votre Future par les Ouvertures du Temps (Zaman Açılımlarıyla Geleceğinizi Değiştirin) başlıklı yapıtında zamanın sürekli akmadığını; zaman dilimleri arasında algılayamadığımız bir hızla gerçekleşen 'açılımlar' olduğunu, bunların da geçmiş, şimdi ve gelecek arasında bilgi alışverişini mümkün kıldığını söylüyor.
"La Theorie du Dedoublement / The Doubling Theory" adıyla bilim dünyasına duyurulan teoriden yola çıkılarak yazılan kitabın belki de en ilginç yönü Sümerliler, Mısırlılar ve kadim Yunanlılar tarafından bilinen bir gerçeğin yeniden ortaya çıkarılması: 25.920 yıldan oluşan güneş döngüsünün (24.840 + 1.080 yıl geçiş dönemi) başında, zamanın üç farklı birime bölünmesiyle birlikte, bedenlenen her varlığın ikiye ayrılmış olması.

Daha ileriye gitmeden yukarıda anlatılanları çok yalın bir dille özetlemek istiyorum:

Geçmiş, şimdi ve gelecek aynı anda ama farklı viteslerde gelişen realitelerdir. Bunlar arasındaki fark edilmez 'zaman açılımları' bilgi değiş tokuşunu sağlamaktadır. Ve; şu anda yeryüzünde bulunan her insanın daha yavaş akan bir zamanda, yani geçmişinde yazarın "Double" ya da "Agguelos" (zamanın ulağı) adını verdiği bir çifti bulunmaktadır. Matafizik literatürdeki "eş ruhlar" ve "ruh ikizleri" kavramıyla hiçbir ilgisi olmayan bu paralel kişilik, ruhun amacını ve asıl sorularını bildiği için huzurlu ve sağlıklı bir geleceğin garantörü olarak yaratılmıştır. Dolayısıyla, Agguelos ile kurulan her iletişim düşüncelerimizle yarattığımız 'tehlikeli' gelecek potansiyellerini ortadan kaldıracak, gitmemiz gereken yolu kendi irademizle çizmemize yardım edecektir. Bir başka deyişle, aklımızdan geçen her düşünce farklı bir gelecek potansiyeli oluşturmakta, oluşan bu potansiyeller güçlendikçe bizi kendilerine doğru çekmekte, isteklerimizi, seçimlerimizi, seçeneklerimizi ve projelerimizi etkilemektedir. Bu etki olumsuz olduğunda, gelecekten şimdiki ana sızan yanıltıcı bilgiler yanlış bir geleceği realize etmemize sebebiyet verirler.
Günlük yaşamda karşılaştığımız problemleri, geçirdiğimiz psişik ve fizyolojik rahatsızlıkları n nedenini yaratılmış negatif gelecek potansiyellerine bağlayan Garnier Malet, Agguelos'un bunları değiştirebildiğini öne sürüyor ve derhal uyumamızı tavsiye ediyor! Neden mi? Hemen izah edeyim:

Uykunun R.E.M bölümünde, geçmişle şu an arasındaki zaman açılımı sayesinde, "agguelos"un enerjetik bedeniyle kişinin enerjetik bedeni yer değiştirerek birbirlerine ait bilgiyi okuyabiliyorlar. Bu etkileşimde kilit rolü oynayan faktörün "su" olduğunu unutmadan eklemeliyim. Keza Agguelos, bizdeki bilgileri okuyup geleceği inceledikten sonra önerilerini enerjetik bedeni vasıtasıyla hücrelere kaydediyor. Bilince sezgiler ve önseziler halinde yükselen bu bilgiyi dinlemek, istenmeyen gelecek potansiyellerini yaratan düşünceleri ve davranışları değiştirmek tamamen bizim irademize kalmış bir seçim. Uyku esnasında kendi çiftiyle iletişim kurmayan bilincin gidecebileceğ i tek yer, gelecekteki potansiyellerdir. Bu potansiyellerden bazıları asalaklara benzer. Onlar kendi varlıklarını sürdürebilmek için enerjetik bedene yanlış doneler verirler. Sakın kormayın, Değerli Okurlarım. Bilirsiniz, her problemin çözümü kendi içinde gizlidir. Bu durumda yapmanız gereken şey, Agguelos'u kullanma yönteminin inceliklerini belleyerek, her gece onunla dansa gitmektir. Uykuya dalmadan önce zihninizdeki en son düşünce ona söylemek istedikleriniz olmalı. Garnier Malet'ye göre bu, çok basit bir şekilde formüle edilmeli:
"Lütfen geleceğimi isteğin gibi düzenle ve şu problemi çözümleyecek en uygun çareyi bul."

Beklediğiniz cevap ve çözüm üç gün veya 40 gün içinde gelecektir. Bunun nedeni, geçmişteki zaman açılımının bizim üç günümüze; şu andaki zaman açılımının ise gelecekteki 40 güne tekabül etmesidir. Burada sizlerle paylaşmaya geyret ettiğim bilgi, kitapta anlatılanların ufak bir bölümüydü sadece. Daha geniş bilgi edinmek isterseniz, www.garnier- malet.com adresine girebilir; teoriyi İngilizce okumak için, Google'da "The Doubling Theory" başlığıyla araştırma yapabilirsiniz.
Agguelos'a selamlar...

Işık Menderes

KAPALI KAPILAR


Julia Dixon, kazayla anahtarını evde unutmuş ve sokakta kaldığı sırada postacı ona doğru yaklaştı.

Bayan Dixon!Üzgün görünüyorsunuz, bir sorun mu var?

Ne yapacağımı bilmiyorum. Kapıda kaldım. Anahtar evde ve yedeğini bıraktığım komşum şehir dışında. Kocamda anahtar var, fakat o da şehir merkezinde bir otelde konferansa katıldı. Ona ulaşabileceğimi sanmıyorum.Eve nasıl gireceğim?

Postacı kadını sakinleştirmeye çalıştı ve ona bir çilingir çağırmasını tavsiye etti.

Sanırım yapabileceğim tek şey bu, fakat doğruyu söylemek gerekirse, çilingirler dünya kadar para alıyorlar. Oysa şu anda üzerimde bir kuruş bile yok.

Postacı kadının derdine ortak oldu. Kadının başka çaresi yoktu.

Gitmem gerekiyor, buyrun mektubunuzu. Kim bilir, içinde belki sizi neşelendirecek güzel haberler vardır.

Julia zarflara baktı. Kardeşi Jonathan dan bir mektup vardı. Geçen hafta onları ziyaret etmiş ve birkaç gün kalmıştı.

Neden bu kadar çabuk mektup yazdı acaba diye mırıldandı Julia. Zarfı yırtıp açtığında, avucuna bir anahtar düştü. Mektupta şunlar yazılıydı:

Sevgili Julia. Geçen hafta sizde kalırken, siz alışverişe gittiğinizde kazayla kapıda kaldım. Komşunuzdan yedeğini istedim ama geri vermeyi unuttum. Bu mektupta onu da gönderiyorum.

Yorum; Kapalı bir kapıyla yüz yüze gelmiş ve kendinizi ümitsiz hissediyorsanız, bilin ki tüm kapılar zamanı gelince içeri girmeniz için ardına kadar açılacaktır.

Kaynağı Bilinmiyor.

2.4.07

İÇSEL DİRENCİN AŞILMASI VE EYLEME GEÇİŞ

Öncelikle direnç dediğimiz duygunun sadece psikolojik olmadığını bilmeliyiz. Direnç; beynin Amigdala denilen bölgesinin alarma geçmesiyle oluşan bir duygudur. Amigdala bölgesi Kaç/Savaş tepkisinden sorumludur ve hayati bir tehlike hissettiğinde alarma geçip, Cortex'i yani entellektüel ve mantıklı zihni devre dışı bırakır ve kontrolü eline alır. Zira hayati bir tehlike karşısında vücudun ani tepkiler vererek bu durumdan kurtulması gerekir, böyle bir durumda ise "düşünme" eylemine izin verilecek zaman yoktur bu nedenle ani tepki mekanizması düşünme fonksiyonunu devre dışı bırakıp bütün görevi üstüne alır.
İşin ilginç yanı şudur ki, uzun süre yaptığımız bir alışkanlığı bırakmak istediğimizde ya da yeni bir davranış geliştirmek istediğimizde de Amigdala bölgesi alarma geçmektedir. Zira buda hayati bir tehlike sayılmaktadır, uzun süre yapılan bir eylemin bırakılması demek, oluşan karakter yapısından bir bölümün ölmesi demektir. Ve yeni bir davranışta bulunmak demek bilinmezlik içerdiğinden buda gerilim yaratıp amigdalayı harekete geçirir.

Örneklerle devam edersek: Mesela günde 1 saat spor yapmaya karar verdim diyelim ve daha önce bu kadar uzun süreli spor yapmamışım farzedelim. Amigdala alarma geçecek ve vücudumu gerecektir. Sıkıntı basacak, 1 saat gözümde büyüyecek, miskinlik çökecek ve en sonunda da yapmaktan vazgeçeceğim ve daha sonrada bundan pişmanlık duyup "Niye bir türlü yapamıyorum?" diye vicdan azabı duyacağım. Tekrar yapmak için kendimi zorlayıp bir kaç gün yaptıktan sonra yine aynı döngünün devreye girmesiyle eylemi bırakacağım. Bu süreç tanıdık geldi mi? Bu örneği, yapmakta yada başlamakta zorlandığınız herhangi bir konu için ele alabilirsiniz.

Şimdi bu alarm zilini nasıl aşabileceğimizi inceleyelim.
Kendinize şunu sorduğunuzda alacağınız cevap amigdalanın harekete geçmesini engelleyen eylem süresini belirtir. Yukarıdaki örnek için sorulacak soru şudur: "Her gün mutlaka spor yapabileceğim ve bundan hiç sıkılmayacağım süre nedir?" Benim bu soruya verdiğim cevap "3 dakikaydı" Evet tam 3 dakika. Her ne kadar komik gözüksede hergün 3 dakika spor yapmaya başladım, 1 hafta sonra şunu sordum "Bu süreyi 5 dakikaya çıkarsam beni sıkar mı?" Verdiğim cevap "Hayır" dı ve böylece süre 5 dakikaya çıktı. 1 Hafta sonra ise süre 30 dakikaya çıktı. Yani 3. haftada ciddi bir artış gerçekleşti.

Şimdi bu süreçte neler oluyor inceleyelim. Öncelikle benim için hergün 3 dakika spor yapmak çok kolay ve amigdala alarma geçmediği için hiç bir gerilim yok. Mantıklı zihin buna "saçma, komik, ne işe yararki" dese bile 0.1'in 0'dan büyük olduğunu her zaman hatırlayalım.
1 hafta boyunca 3 dakikalık spor eylemi, beyinde yeni nöron bağlantıları oluşturuyor ve yeni bir alışkanlık hiç zorlanmadan ve irade gerektirmeden gerçekleşmeye başlıyor. Daha sonra 2. hafta yine alarmın çalmasını engelleyecek şekilde çok küçük bir artış yapıp yapamayacağımı soruyorum ve böylece rahatlıkla 5 dakikaya çıkartıyorum. O hafta içinde nöron bağlantıları daha da kuvvetleniyor. 3. hafta ise bir sıçrama gerçekleşiyor çünkü ben artık spor yapabildiğimi biliyorum ve beynimde böyle bir alışkanlık gelişmiş durumda. Bu mutlaka 3.haftada gerçekleşecek diye bir kural yok ama önemli olan bu değil.

Buradaki püf nokta: Eylem adımı o kadar küçük olmalı ki başarısızlık imkansız olsun.

Yine bir örnek verelim: Diyelim ki masamın üstü darmadağın ve ben temizlemek istiyorum ama uzun sürecek gibi gözüküyor ve bu beni geriyor ve amigdalayı harekete geçiriyor.

Şöyle sorun: "Masamın üstünü temizlemek için atabileceğim en küçük adım nedir?"
Mesela Cevap: "Bir tane kağıdı alıp yerine koymak." Ve sadece bunu yapın.
Bu eylemi asla küçümsemeyin. Bu eylemin kartopunu yuvarladığını ve bir süre sonra çığa dönüşeceğini farkedin.

Bu şekilde para biriktirmekten tutunda, sigarayı bırakmaya kadar bir çok yapamadığınız eylemi Amigdalayı alarma geçirmeden yapabilirsiniz.

Örnek olarak: Günde 20 tane sigara içiyorsunuz diyelim. 20. sigaranızdan 1 nefes az alarak 3 gün böyle devam edin. 3 gün sonra 20. sigaranızdan 2 nefes az alarak devam edin, sonra 3 nefes ve nöron bağlantıları güçlendiğinde sigarayı tek tek azaltabildiğinizi farkedebilirsiniz. Tek nefes eksik alınca ne olacak ki diye düşünmeyin.
Unutmayın buradaki püf noktamız, asla başarısızlığa uğramayacağınız çok küçük bir eylemde bulunmak ve 1 nefes eksik almayı çok rahatlıkla yapabilirsiniz ve bu eylem beyninizde yeni nöron bağlantıları oluşturur ve o esnada hiç bir gerilimde hissetmezsiniz.

Değişmek istiyorum deyip değişemediğiniz konuları bu şekilde aşmayı deneyin. Mucizelere tanık olacaksınız.

Sevgiler...
Bülent Altınkaya

İNSAN OLMANIN KURALLARI

Doğarken dünyaya bir kullanma kılavuzu ile gelmediniz; aşağıdaki kurallar yaşamınızı daha iyi kılmak içindir.

1. Size bir vücut verilecektir. Onu beğenebilir ya da ondan nefret edebilirsiniz, ancak kesin olan bir şey varsa o da ömrünüzün geri kalanı boyunca ona sahip olacağınızdır.

2. Dersler öğreneceksiniz. "Yeryüzünde Yaşam" isimli tam zamanlı gayrı resmi bir okula kaydoluyorsunuz. Her kişi veya her olay birer Evrensel Öğretmen'dir..

3. Hatalar yoktur, yalnızca dersler vardır. Büyümek bir deneyim sürecidir. "Başarı" kadar "yenilgiler" de bu sürecin bir parçasıdır.

4. Bir ders öğrenilene kadar tekrar edilir. Bu ders, ta ki siz öğrenene kadar size çeşitli biçimlerde anlatılır -- ancak ondan sonra bir sonraki derse geçebilirsiniz..

5. Eğer kolay dersleri öğrenemezseniz bu dersler giderek zorlaşırlar. Dışsal sorunlar içsel durumunuzun kesin bir yansımasıdır. İçsel engelleri ortadan kaldırdığınız zaman dış dünyanız değişir. Acı, evrenin sizin dikkatinizi çekme şeklidir.

6. Davranışlarınız değiştiği zaman bir dersi öğrenmiş olduğunuzu anlarsınız.. Bilgelik egzersizdir. Bir şeyin bir parçası, hiç bir şeyin birçoğundan daha iyidir.

7. "Bura"dan daha iyi bir "orası" yoktur. "Orası" dediğiniz yer "burası" olduğu zaman gene "bura"ya kıyasla daha iyiymiş gibi görünen bir "orası" olacaktır."

8. Diğer insanlar yalnızca sizin aynanızdırlar. Diğer bir kişinin bir yönü sizin kendinizde sevdiğiniz ya da nefret ettiğiniz bir yönünüzü yansıtmadıkça onu sevmeniz ya da ondan nefret etmeniz mümkün değildir.

9. Yaşamınız size bağlıdır. Yaşam size tuvali sunar, resmi siz yaparsınız. Yaşamınıza sahip çıkın -- yoksa başkası sahip çıkacaktır.

10. Daima ne isterseniz onu alırsınız. Bilinçaltınız kendinize çektiğiniz enerjileri, deneyimleri ve insanları doğrulukla belirler -- dolayısıyla ne istediğinizi bilmenin en güvenilir yolu neye sahip olduğunuzu görebilmektir. Kurbanlar yoktur, yalnızca öğrenciler vardır.

11. Doğru ya da yanlış yoktur, ama sonuçlar vardır. Ahlaki yaklaşımların faydası olmaz. Yargılamalar ise yalnızca davranış kalıplarını korumak içindir. Yalnızca yapabildiğinizin en iyisini yapın.

12. Cevaplar kendi içinizdedir. Çocukların başkalarının rehberliğine ihtiyacı vardır; bizler ise olgunlaştıkça "Ruhun Yasaları"nın yazılı olduğu kalbimize güveniriz. Bildikleriniz duyduklarınızdan, okuduklarınızdan ya da size söylenenlerden çok daha fazladır. Yapmanız gereken yegâne şey bakmak, dinlemek ve güvenmektir.

13. Tüm bunları unutacaksınız.

14. Ne zaman arzu ederseniz hatırlayabilirsiniz.

Yazar: Cherie Carter-Scott"If Life is a Game, These are the Rules" adlı kitabından...

AURA NEDİR


AURA, Yunanca hafif meltem anlamına gelen Avra sözcüğünden gelmektedir. Aura canlı bedende bulunan, fizik bedeni saran ve onunla kaynaşan, kendi özelliklerini barındıran ve yayan enerji alanı yani ışık bedendir. Gözlemlere dayanarak araştırmacılar aurayı çeşitli katmanlara ayırmışlardır. Birbirine nüfuz eden, birbirini çevreleyen ardışışık katmanlar halindedir. Her üst katman bir alttakine göre daha ince maddeden ve daha yüksek titreşimden oluşmuştur. Araştırmacıların pek çoğu üç ila dokuz kat aura katmanından bahsederler fakat en yaygin olarak Fiziksel bedenden sonra gelen katmanlar sırasıyla Eterik, Duygusal, Fiziksel ve Ruhsal Bedenlerdir. Her aura katmanı kendine has fakat birbirleri ile bağlantılı titreşimler yayar ve farklı fonksiyonlar sergilerler. İnsanın aura alanı genişledikçe üst düzeyde bir farkındalık oluşturmaktadı r, aura genişletmek üzerinde çalışılmaya değer bir konudur. Bilim adamları, fiziksel auramızın var olduğunu kabul ederler. Bu bedeni çevreleyen fiziksel olaylar ve enerji alanıdır. İnsanlar çevrelerine göre genellikle daha sıcak olduklarından, hepimizin bedenimize yakın hava akımları yaratan termal eğilimlerimiz vardır. Ayrıca çevremizde elektrostatik ve elektrik iyon akımları da bulunur, çünkü bedenimizden kızılötesi enerji yayılır. Düşük seviyede elektromanyetik radyasyon (radyo dalgaları) ve alçak frekanslı radyasyon da yayarız.Bunlunla birlikte auranın renkleri de vardır, renk ve ışıktan oluşmuştur. Bunu ilk kez 1666 yılında Isaac Newton güneş ışığını cam bir prizmadan geçirerek göstermiş ve bir gökkuşağı manzarası sergilemiştir. Sonra bu renkleri ikinci bir prizmadan geçirerek yine berrak beyaz ışık elde etmiştir. Beyaz rengin bu yedi tayf rengini kapsadığını ispatlamıştır. Aura, bulunduğu atmosferdeki beyaz ışığı çekerek, renklere ayrıştırıp insan bedeninde varolan güç merkezlerine iletmektedir. Bu güç (enerji) merkezleri çarka adıyla bilinmektedir. Ayrıca aura insan ruhunun, aklının gelişmesiyle ilgili olarak değişik renklerin sahibidir. O anda ki fizik, ruh durumumuz da auramızın renk ve netliğini etkilemektedir.


4 temel enerji bedeni


Her insan üzerinde ruhsal, zihinsel, duygusal ve eterik olmak üzere dört temel aura katmanı mevcuttur.

Eterik Aura; Fiziksel bedenden yaklaşık 20 cm . uzaklığındadır ve şekil ve boyut olarak fiziksel bedene benzer ve hayat enerjisini solar plexus çakrası yoluyla güneşten, ve kök çakra yoluyla dünyadan alır. Bu enerjiyi depolayarak, çakralar ve kozmik enerji taşıyan 350.000 görünmeyen enerji odaklarına dağıtır; bunlar da bu enerji ile sürekli olarak fiziksel beden de akan enerji şebekesini besler.
Organizmanın enerji ihtiyacı tam olarak karşılanmışsa, eterik beden aşırı enerjiyi çakralardan ve deri gözeneklerinden dışarıya verir. Gözeneklerden çıkan enerji 5- 20 cm kadar uzakta durur ve auranın bir parçası olan eterik katmanı oluşturur. Bu ışınlar fizik bedeni koruyucu bir tabaka gibi kuşatır. Hastalık yapıcı mikropların ve zararlı maddelerin bedene girmesini engeller ve aynı anda çevreye sürekli bir yaşam enerjisi yayar. Bedenin doğal ihtiyaçlarıyla uyumlu olmayan bir yaşam tarzı (stres, sağlıksız beslenme, aşırı alkol, nikotin ve ilaç kullanımı) ile birlikte olumsuz düşünceler ve duygular da eterik yaşam gücünü harcayıp enerji yayılımının kuvvetini ve yoğunluğunu azaltır. Böylece aura da bir takım zayıf bölgeler oluşur. Aura görebilen biri auradaki bu hastalık yapıcı mikropların bedene girmesine neden olan gedikler ve çatlakları görebilir. Ayrıca, yaşam enerjisi bu çatlaklardan dışarı sızabilir. Bu yüzden eterik beden sağlık aurası olarak da bilinir ve hastalıklar daha ortaya çıkmadan yapılan bir eterik beden taramasında teşhis ve tedavi edilebilirler. Organizmanın yeterli enerji ihtiyacı karşılanmışsa, eterik beden, aşırı enerjiyi çakralardan ve deri gözeneklerinden geri verir. Gözeneklerden çıkan enerji akımı, bedenden 5 cm . kadar uzakta durarak eterik aurayı oluşturur. Bu enerji tabakası, fizik bedeni koruyucu bir kalkan gibi sararak, hastalık oluşturan zararlı microorganizmaları n fizik bedene ulaşmasına engel olurlar. Bu doğal kalkan sayesinde hastalıklardan korunuruz. Ama neden hasta oluyoruz dersek; sebep içimizdedir. Sağlıksız beslenme, zararlı madde kullanımı ve stres gibi olumsuz düşünceler ve duygular, bedenimizi saran eterik yaşam gücünü harcarlar ve zayıflatırlar. Bu şekilde oluşan negatif enerji akımlar zararlı mikroorganizmaları n bedenimize girmesine sebep olur. Kısacası hastalıklar fizik bedende oluşmadan önce eterik bedenimizde ortaya çıkar. Hastalıkları bu düzlemde tedavi edebilirsek, fizik bedenimiz rahatsızlanmadan hastalıklardan kurtuluruz. Pozitif telkinlerle bedenimizin sağlığını düzeltebiliriz. Eterik bedenin diğer bir önemli görevi ise; diğer yüksek enerji bedenleri ile fizik beden arasında aracılık yapmasıdır. Bu yolla fiziksel duygularımızla aldığımız bilgileri, astral ve zihinsel bedenlere iletir ve aynı anda yüksek bedenlerden fizik bedene enerji ve bilgi aktarılır. Eterik beden zayıflamışsa bu bağlantıyı kurmada başarısız olacaktır. Eterik bedenimizi güçlendirmek için çeşitli terapi şekilleri uygulama gerekir. Bu terapileri çakralar bölümünde görebilirsiniz.


Duygusal (Mental-Astral) Aura; Yarıçapı yaklaşık 2.43 m .dir. Bu tabaka insanın, hislerini, duygularını ve karakterini taşır. Duygularda ki değişiklik bu tabaka aracılığı ile diğer katmanlara ulaşır. Duygusal sağlığı yerinde olan bir insanda bu tabaka parlak ve canlı bir renkte görünür. Duygusal beden, anlık tüm duyguları yönetir, dünya görüşümüzü ve gerçeklik algılarımızı şekillendirir. Duygulardaki her değişiklik astral beden tarafından auraya yayılır. Bu ilk önce çakralardan daha sonra gözeneklerden geçer. Duygusal aura sürekli hareket halindedir ve tüm anlık duyguları yansıtır. Korkuları, öfkeleri, yalnızlık ve terkedilmişlik duygularını bu beden biriktirip toplar, bir nevi bilinçaltı görevi görür. Dolayısıyla bu tabakadan yayılan titreşimler bilinçsiz mesajlarımızdır. Bu noktada karşılıklı çekim ortaya çıkar. Çevremizdeki kendimize çektiğimiz insanlar bu tabaka ile çektiklerimizdir. Bu nedenle korktuğumuz olaylarla ve görüşmek istemediğimiz kişilerle karşılaşıyoruz. Kişi içinde karasız korkular taşıyorsa, bu korkuyu destekleyen korkuları kendine çekecektir, kişi içinde saldırganlık taşıyorsa, tekrar tekrar öfkelerini su üstüne çıkaracak olaylarla karılaşır. Bu bedenin görevi bize aynalık yaparak kim olduğumuzu bize göstermektir. Sonuç olara bir kişi bilinçli bir şekilde ne kadar çok sevgi ve başarı için çabalarsa çabalasın, bilinçsizce yarattığı öfke, nefret, kıskançlık duygularının yarattığı frekanslar yüzünden asla amacına ulaşamamaktadır. Bu sebeple kendimizi kurban gibi görmekten ve başımıza gelen olaylarda başkalarını suçlamaktan vaz geçmeliyiz. Bu şekilde düşündüğümüz ve davrandığımız sürece negatif enerji üretmeye ve istemediğimiz tür olayları kendimize çekmeye devam edeceğiz. Anlamalıyız ki kaderimiz büyük ölçüde kendi elimizde, kendimizi değiştirerek yaşantımızı değiştirebiliriz. Yüksek benlik yaşananları “iyi” ya da “kötü” diye adlandırmaz. Bizi ilahi kaynaktan ayıran ve acı çekmemize yol açan duygu ve eylemlerin hangileri olduğunu anlamak için, sırf bunun için bazı tecrübelerden geçtiğimizi bize gösterir. Doğal dengenin evrensel yasalarını kavramamıza yardım eder. Bu davranışla, yüksek benlik “emirleri dinleyerek” en yüksek enerji bedenlerindeki ruhsal enerjilerin tüm varlığımıza yayılmasını sağlar. Ruhsal bedenin titreşimleriyle astral bedeninkiler birleştiğinde, astral beden titreşerek düşük frekanslı olumsuz deneyimlerden kurtulur. Böylece bu deneyimlerle ilgili duygusal hafızayı ortadan kaldırarak kişi ve olayları çok rahatlıkla affetmemizi sağlar. Böylece bedendeki olumsuz kalıplar kırılarak yerini sevgi ve neşe dolu kalıplara bırakır. En yüksek frekans dereceleriyle titreşen atsal beden, arzu edilen her şeyin gerçekleşmesini sağlayan mucizevi bir yetenek kazanır.


Zihinsel(Etkin) Beden; Düşüncelerimizin, yorumlarımızın, akılcı ve sezgisel algılarımızın hepsini zihinsel beden doğurur. Titreşimleri eterik ve astral bedeninkinden daha yüksek ve yapısı daha az yoğundur. Şekli ovaldir ve kişi daha yüksek düzlemlere çıkınca hacmi, astral beden ve duygusal auranın birleşimi kadar yer kaplayan bir noktaya yükselebilir. Zihinsel bedenin aura yayılımı birkaç metreye kadar uzayabilir. Zihinsel olarak az gelişmiş bir insanın zihinsel bedeni sütlü beyaz bir görünümdedir. Belli belirsiz olan renkler ise mat ve geçirimsizdir. Bir insanın düşünceleri ne kadar canlıysa ve farkındalığı ne kadar yüksekse ışıyan renkleri de o kadar canlı ve yoğundur. Bilgiler fizik beden be duygularla zihinsel bedene aktarılır. Oradan da eterik beden yoluyla astral bedene iletilir. Astral beden alınan bilgileri duygulara çevirerek zihinsel bedene gönderir. Zihinsel bedende de bu duygular düşüncelere dönüşür. Astral beden ve çözümlenmemiş duygusal kalıplar, bilgiyi çarptırarak yanlı düşünceler oluşturur. Yani akılcı zihin aslında hiçbir zaman yansız ve nötr olamaz. Zihinsel bedenin asli görevi, ruhsal beden düzleminden çıkarak ve akılcı zihinle bütünleşerek evrensel gerçeği yakalamaktır. Üçüncü göz çakrası ve taç çakrası arasındaki bağlantı yoluya zihinsel bedenin yüksek derecelerine ulaşılabilir. Zihinsel beden bir kez geliştikten sonra, ruhsal bedenin aynası olur ve kişi yüksek benliğini idrak eder.


Ruhsal (Spiritüel) Aura; Yarıçapı ortalama 4.5- 5.5 m . genişliğindedir. En yüksek frekansa sahip bedendir. Bu bedenin yayılım alanı geniştir. Enerjiyi insanın üst benliğinden alır, bu yüzden oradan gelen enerji saftır. Bu enerjiyi kullanabilmek de yeterince temizlenip düzelmiş çakralar sayesinde olur. Ruhsal Alan; Tanrısal yanımızla bağlantımızı, ruhsal beden aracılığıyla yaparız. Ruhsal Aura, Kİ'nin en yüksek derecede frekanslarını içinde barındırmaktadı r. Farklı enerjiler çok daha değişime uğrayarak eterik alan enerjisine dönüşür. Bu enerji ise fizik bedenden gelen enerjiye dahil olmak üzere eterik alan aurası sınırları dahilinde korunmaktadır. Fizik bedenin en uzağında yer alan auraya ruhsal aura denir. Var oluşumuzun kaynağını, hedefini ve yaşamamızın amacını yalnızla ruhsal beden yoluyla tanıyabiliriz. Kendimizi onun titreşimlerine açtığımızda, yaşamımız tamamen yeni bir nitelikle zenginleşecektir. Şifacılar ilk önce eterik aura ile ilgilenerek işe başlarlar. Çünkü hastalıklar gerek eterik beden üzerinde, gerekse fiziksel beden üzerinde yer almış olsun, o süptil enerji sistemini bozarak; sağlıklı olan frekansları, sağlıksız olan frekanslara dönüştürmektedir. Frekans üzerinde gerçekleşen bu değişim, hasta olan kişinin eterik alan aurasında renk değişimi meydana getirmektedir. Bu renk şifacının görmek istediğidir. Gözlenen renkler neticesinde teşhisini gerçekleştirmektedir. Auranın renkleri, hastalığın oluşumunu, ağırlık derecesini fark ettirerek hasta olan kişinin sağlığını ve dengesini tekrardan kazanabilmesi için ihtiyacı olan enerjinin türünü saptamaktadır. Sonra da şifacı olan kişi, ihtiyaç duyulan şifa enerjisini hasta olan kişiye uygun olan renk kanalıyla projekte etmektedir. İnsanın görebildiği aura eterik auradır. Bu değişik renklerde görülebilir. Renkler fiziksel ve mental duruma göre değişebilir. İngiliz renk topluluğu aura'da 4700'den fazla renk olduğunu saptamıştır. Aura ayrıca bitkilerde, hayvanlarda ve taşlarda da mevcuttur. Bu enerji sisi, bulutu genelde üçüncü göz denilen duru görü yeteneği açık olan kişilerce görülebilmektedir. Semyon Kirlian adlı Rus deneycisi tarafından yapılan fotoğraf makinesi kanalıyla da bilimsel olarak gerçekliği kanıtlanmıştır. Sonraları bu sistemin ismi Kirlian fotoğraf tekniği olarak da literatürde kendine yer edinmeyi başarmıştır. Reiki ile Aura direkt ilgilidir. Reiki aurayı düzene koyar. Her Reiki uygulamasından önce ve sonra aura düzeltme yapılır. Bu geleneksel Reiki'nin bir parçasıdır. Aura düzenleme, baştan başlayıp üç kez ayağa kadar bedenin 20 cm .üzerinden geçilerek yapılır. Hasta olan kişinin aurasını görmenin üç temel yolu mevcuttur; şifacı olan kişinin aura görme yeteneğini geliştirebilmesi yoluyla kazanılan aura görme, aurayı avuçlarında hissedebilme, aurayı duru görü yoluyla görme şeklindedir . Duygusal beden titreşimlerimizi ruhsal bedenimiz aracılığı ile aldığımız enerjiler ile birleştirebilir isek olumsuz duyguları temizlemede yardım alabiliriz. Reiki uyumlaması alarak duygusal bedeni arındırabiliriz, hissettiğimiz olumsuz duygular olumsuz olaylar yaşamamıza neden oluşturabilir. Temizlenmemiş duygular ve tıkanıklıklar zihinsel bedende değişmeyen kati yargılar oluşturabilir. Sağlıklı düşünce yapısından sapmamız ise yaşamımızı, zihinsel ve fiziksel etkinliklerimizi olumsuz etkileyebilir. Fiziksel, zihinsel ve duygusal dengemizi sağlayarak olumlu bir yasam için adım atmış oluruz. Ruhsal beden, evrenden aldığı enerjiler ile beslenen ve bilincimiz arttıkça oval hali yuvarlaklaşarak daireye dönüşen bedenimizdir. Bazı insanların yanında huzurlu olmamız ve pozitif enerji hissetmemizin nedeni o kişilerin gelişmiş ruhsal bedenlerinden kaynaklanır. Çakralar bölümünde Çakralarımızın işleyişini incelerseniz bu bütünleşik sistem içerisinde sorunlarımızın başlangıç noktalarını tespit edebilir ve Reiki yardımı ile bütünsel şifa çalışmaları yapabilirsiniz.


AURA GÖRMEK


Eterik alan aurasının fiziki olarak görülmesi için araştırmacılar dört şartın yerine getirilmesinin gerekliliğini savunmaktadırlar.

Bunlar;

*Gözlemci kişinin alfa - teta dalgaları seviyesinde bulunması, *

Anahata (Kalp) Chakrasının açık olması,

*Odanın veya ortamın karartılmış olması, aurasına bakılacak kişinin koyu renk bir fonun önünde oturması,

*Gözlemcinin kendini asla zorlamadan, gözlerini odaklamadan bakması şeklinde belirtilmektedir.


Auranın en çabuk olarak görüldüğü bölgeler başın, ellerin ve ayakların çevresidir. Aslında herkes aura görebilir. Kimi insanlar gerçekten gözleri açık olarak aurayı görmektedir, kimi insanlar ise gözlerini kapatarak hissederler. Aura genelde hastalıkların belirlenmesinde kullanılır. Çünkü aurada bulunmayan ya da silik olan renkler hasta olan kişinin ihtiyacı olan renklerdir. Böylelikle de hangi chakranın ne renge ihtiyaç duyduğu kolaylıkla belirlenir.


Kendi auranızı görmekle işe başlayabilirsiniz bunun yolu ise; loş bir ortamda ayna karşısına geçerek rahat bir pozisyonda durarak kendinizi sıkmadan (kendinizi sıkmak enerjinizi düşüreceğinden kendinizi yormamalısınız) gözlerinizi kısık tutarak aynı bölgeye odaklanın aynı noktaya bakabildiğiniz kadar odaklanıp bakın. Belli bir süre aşımından sonra aura renklerini görebilirsiniz. En belirgin bölgeler başınızın üzeri, el ve ayak bölgelerinizde olacaktır.


Başka birisinin aurasını görmek için ise yapmanız gereken uygulama; görmek istediğiniz kişiden beş - altı adım kadar aralıklı durun ve yüz yüze bakın. Daha sonra kendi elinizi sürtme şeklinde ısıtın ve karşınızdaki kişinin de aynı şeyi yapmasını isteyin, gözlerinizi kapatarak ellerinizi avuç içleriniz birbirine bakacak halde havada karşılıklı gelecek şekilde değmeden tutun ve akan enerjiyi top kitlesi oluşturacak şekilde hissederek tutun. Bu enerjiyi karşınızdaki kişiye uzatarak gönderin, o kişiden de size akan enerjiyi hissedin, ellerinizi karşılıklı dokunma şeklinde birleştirin, daha sonra ellerinizi çekin ve enerjinin yoğun olduğu parmak uçlarınızdan enerji alış verişi yapın. Şimdi karşınızdaki kişi ellerini yere doğru yavaşça indirebilir. Elinizi karşınızdaki kişinin başı üzerine uzatarak enerji ısısını hissedin artık aurasını görebilirsiniz.


Grup olarak aura görmek içim aynı işlemi otuzar santimetre aralıkla daire oluşturacak şekilde oturup yapabilirsiniz.


AURA RENKLERİ


Auranın taban renkleri gökkuşağının renklerini içerir ancak aurada gökkuşağına ait olmayan renkler de vardır.

KIRMIZI :

Potansiyel:Liderlik

Bu güçlü bir renktir.İnsana güçlü bir ego ve başarılı olmak için güçlü bir arzu verir. Pozitif hallerinde taban rengi kırmızı olan kişiler başkalarına esin verecek enerji, karizma ve dürtülere sahip oldukları için genellikle sorumluluk isteyen, liderlik konumlarına otururlar. Sevgi dolu ve sıcak kalpli olurlar ayrıca fiziksel olarak da güçlüdürler. Negatif hallerinde ise asilik, hırçınlık, isyankarlık, öfkeli tutum, kötü niyetlilik, yıkıcı tavırlar hatta nefrete kadar varan özellikleri taşırlar. Fakat kırmızı renk çok koyu tonda ise asil davranışlardan yoksunluk, egoistliğin göstergesidir. Koyu kırmızı renk aynı anda ihtirasında işaretçisidir. Sisli bir görünüm alırsa ihtiras titreşiminin kirli ve sağlık dışı olduğu manasına gelmektedir. Özünde kahverengi ton bulunan kırmızı renk korkunun; kahverengi ton koyulaşarak siyaha döndüğündeyse negatif titreşimli niyetin habercisidir. Kırmızı rengin içerisinde hafif sarımsı tonda bir renk olması halinde istem dışı duygu ve istekleri sergilemektedir. Açık kırmızı renk sinirli bir yapıyı simgeler. Parlak, berrak kırmızı renk tonu ise canlı enerjiyi, eli açıklığı, fizik sağlığı da belirtir. Parlak, gül rengi tonu ise evlat sevgisini, yuva sevgisini simgelerken, kırmızının pembemsi tonu ise, mutluluk, huzur, yumuşak yürekliğin habercisidir.


TURUNCU :

Potansiyel: Uyum ve İşbirliği

Turuncu şefkatli bir renktir. Genellikle sezgileri güçlü, dokunmayı seven ve anlaşılması kolay insanların rengidir.Bu kişilerin yanında başkaları kendilerini rahat hisseder. Düşünceli, pratik ve ayakları yere basan kişilerdir. Bu renk en berrak tonda bulunduğu zaman taşkın güç potansiyelini ve canlılığı göstermektedir. Turuncunun olumsuz konumu kırmızı tonlarına kaçtığı zamandır ve ben-merkezcilik, egonun habercisidir. Tembellik ve “hiç umurumda değil” tavrının yansımasıdır.


SARI:

Potansiyel: Yaratıcılık ve zihinsel parlaklık.

Taban rengi sarı olan kişiler heyecanlı, değişken ve heveslidirler. Hızlı düşünürler, başkalarını eğlendirmeyi ve eğlenmeyi severler. Sosyaldirler ve uzun uzun sohbet etmeyi severler. Her türlü konuda konuşabilirler. Parlaklaşıp altın rengi tonuna doğru değişim gösterdiğinde zekada yükselme, ruhsallık aracılığıyla gerçeklenen arınmayı göstericidir. Sisli veya çamurlu gibi olan sarı renk ise cin düşüncelere sahip olmayı, kurnazlığı, açgözlülüğü ve ben merkezci egoistliği gösterir. Bu olumsuz durumda utangaçlığı ve yalan söyleme eğilimini de ortaya çıkarır.


YEŞİL :

Potansiyel: Şifa

Dengeselliğin rengi olan yeşil aynı anda kalbin de yansıtıcı rengidir. Zümrüt renginin tonlarına büründüğünde şifayı temsil eder. Eğer birinin aurasında zümrüt yeşili rengi çokça bulunuyorsa, o kişinin şifa yeteneğine sahip olduğunu ve şifa sanatıyla alakalı olduğunun habercisidir veya o alan üzerinde uygulamalar yaptığının belirtisidir. Işık tayfının merkezi rengi olan yeşil bir insanın aurasında görüldüğü takdirde ahenk, denge, uyum, esnek davranışların göstergesidir. Yeşilin tüm açık tonları uyumlu olmayı, barışçı yapıyı, yakın alakayı ifade eder, genellikle anlaşması çok kolay insanlardır ama gerekli olduğu zaman son derece inatçı olabilirler. Negatif anlamda ise aşırı bencilliğin, tam bir egoistliğin göstergesidir. Fakat yeşil renk çamurlu veya sisli gibi gözüküyorsa, o kişide üç kağıtçılığı ve açgözlülüğü sergilerken; kahverengimsi bir tona döndüğünde ise kıskanç davranışların habercisidir. Bu negatif çizgiler kişinin katı ve olaylara karşı esneklik olmamasının nedenidir.


MAVİ :

Potansiyel: Değişkenlik

Bu kişiler genellikle pozitif ve hevesli oldukları için mavi taban rengi olarak harika bir renktir. Bu rengi taşıyan kişilerin auraları geniş ve parlaktır. Herkes gibi iniş ve çıkışları çok olmasına rağmen zorlukları kolaylıkla aşarlar. Yürekleri her zaman genç kalır. Samimi ve dürüst olup akıllarındakini söylerler. Oldukça eski zamanlardan itibaren dini duygu ve sezgisel anlayışın sembolü olarak kabul gören mavi rengi en yüksek seviyede Üçüncü Gözle, yaratıcılık, ilham ve zekanın daha yüksek formsal titreşimi ile ilişkilidir. Mavi renk şifacının ilk görebildiği renklerden biridir.


ÇİVİT MAVİSİ

Potansiyel: Başkalarına karşı sorumluluk

Aurada mavi, çivit mavi tonda renge doğru koyulaştıkça sadık bir kişiliğe, dini inançları olan birinin karşımızda olduğunu haber verir.Sıcak, şifa veren ve doyurucu bir renktir. Taban rengi çivit mavisi olan kişiler genellikle insanı yardım konularıyla ilgilenirler. Başkalarına yardım etmekten ve sevdiklerini çevrelerinde görmekten hoşlanılırlar. Sevdikleriyle beraber çok mutludurlar. Hayır demeyi başaramazlar ve bu yüzden de çok istismar edilirler. İşlere başlama konusunda çok iyidirler ve heveslidirler ancak bitirmeleri aynı azimle gerçekleşmez. İçerisinde kahverengi tonları veya siyah tonlarına yakın renkleri barındıran mavi rengin negatif tarafıyla dini duygularda, ruhsallığın karanlık yönlerine doğru bir sapmanın belirtisidir.


MENEKŞE MORU :

Potansiyel: Tinsel ve Entelektüel gelişme

Kırmızı rengin ve mavi rengin karışımlarının oluşturduğu mor menekşe rengi çok yüce ruhani hedefleri ve ruhsal gücü simgelemektedir. Ruhsal tekamül yolunda çok ilerlemiş birinin aurasında menekşe rengi ağırlıklı olarak görülür. Taban Rengi menekşe moru olan kişiler yaşamları boyunca tinselliklerini geliştirirler. Öğrenmeye ve bilgelikleri arttıkça auraları da genişler ve parlar.O hep asil bir kişilik yapısını, kraliyet rengini temsil ettiği gibi, aura üzerinde bir yalıtıcı ve arıtıcı olarak da işlev yapar. Ortak bir renk olmadığı için her aurada gözükmeyebilir. O yüksek alemlerden yansıma yapan bir renktir, sadece spiritüel üstatlarda görülmektedir. Eflatun tonuna doğru kaçtığında yüksek ruhsallığı ve canlılığı, leylak rengi tonuna doğru derinleştikçe de şefkati ve özverili bir kişiliği simgeler. Üstadın tekamülü esnasında pozitife doğru ilerleme oldukça da oradan yayılarak ışık aracılığıyla bütün aurayı doldurarak, kendini hissettirir. Bu rengin negatif çizgisi başkalarına itici gelen bir üstünlük taslama olarak ortaya çıkabilir.


KAHVERENGİ :

Potansiyel: Sağlık sorunları

Renk çarkı içerisinde yer almayan, fakat tüm renklerin karışımından oluşan bir renktir. Bazı kişilere göre ona işadamlarının rengi de denilmektedir. Lakin genelde fiziksel hastalıkları algılattıran bir renk olduğu için aurada görülmesinde olumsuz etkileri hissedilebilir. Şifacıların çoğu kahverengi renk ile negatif beşeri özellikler arasında bağlantı kurmaktadır. Bu renk gözüktüğünde cimriselliği, açgözlülüğü ve alt düzeydeki maddi içgüdüleri simgeler. Bir şekilde titreşimsel etkileri en üst seviyeye ulaşır. Bu da altuni kahverengi tonda olduğu zamandır ve o zaman çalışkan, organize ve yöntemli bir karakteri simgelemektedir.


SİYAH :

Potansiyel: Yaşamı reddetme

Her cins seviyede karanlığın habercisi olan siyah aynı anda ışığın yokluğu anlamına da demektir. Tek istisna hali ise fizik bedenle eterik beden arasında dar bir bant şeklinde görüldüğündeki halidir. Buna fiziksel aura demekteyiz. Bu, aurayı doldurduğunda yaşamı, yaşamın kendisini yadırgamak hatta reddetmek manasın gelmektedir. Başka bir şekilde aura içinde çizgiler halinde gözüktüğünde pozitif yönleri öldürür.


GRİ-GÜMÜŞ :

Potansiyel: Sıradanlık

Gri-Gümüş aurada pek rastlanan bir taban rengi değildir. Bu kişilerin hayal güçleri kuvvetli olup büyük fikirlerle doludurlar ama ne yazık ki bunları hayata geçiremezler. Yeterli motivasyonları yoktur.Bu renk ise durgunluğu, donukluğu, alışılagelmiş bir karakteri sergileyen bir renktir denilebilir. Fiziki seviyede de donukluğu, durgunluğu belirttiği gibi, pek çok zaman hastalıklarla beraber gözüken insanın canlılıktan yoksunluğunu da simgelemektedir. Koyu ve kurşuni tonlarda hale gelmesi ise korkulara, karmaşalara hatta hastalık derecesine varan karamsarlığa habercidir. Bu renk aura içerisinde gözüktüğünde ise, güven eksikliğini hatta beraberinde aldatıcı kişiliği simgelemektedir. Ancak bir kez motive olma şansını yakalarlarsa, bu kişilerdeki gelişmeler sevinç verici başarılar haline dönüşebilir.


ALTIN :

Potansiyel: Sınırsız

Bu taban rengi açısından en güçlü renktir. İnsanlara geniş boyutlu projeleri ve kafalarına koydukları her şeyi gerçekleştirme gücü verir. Karizmatik, çok çalışkan, sabırlı ve kendilerine amaç belirleyen kimselerdir. Yaşamda en büyük başarılarını geç kazanırlar.


PEMBE:

Potansiyel: Finansal ve maddi başarı

Bu narin görünümlü renk inatçı ve kararlı insanların auralarının taban rengidir. Bu kişilerin çıtaları yüksektir ve sarsılmaz bir karalılıkla amaçlarının peşinden giderler. Güç ve sorumluluk gerektiren mevkilere gelmeleri rastlantı değildir. Aslında derinliklerinde alçakgönüllü, sakin, sevgi dolu, nazik, ve şefkatli bir kimlik barındırırlar. Sevdikleri çevresinde olduğu zaman çok mutlu olurlar.


BRONZ:

Potansiyel: İnsancıllık

Bu sonbahar renkli taban rengi, neredeyse paslı olan görünümüyle çok çekicidir. Taban rengi bronz olanlar başkalarına özen gösteren, insancıl ve yardımsever insanlardır. Yumuşak kalpli ve cömerttirler. Hayır demeyi bilemezler ve istismara çok uğrarlar.


BEYAZ :

Potansiyel: Aydınlanma ve esin Beyaz saflığın rengidir ve taban rengi olarak çok az görülür. Tüm renkler beyazdan geldiği için diğer anlamda ışığın rengidir. Bu kişilerin egoları neredeyse yok gibidir.Kendilerind en çok başkalarının iyiliği için çalışırlar. Ruhsal anlamda ise mükemmeliyet, birliğe ve bütünlüğe ulaşmanın, aydınlanmış erdem sahibi varlıkların kendisini anlatma şekli beyaz rengin ortaya çıkması neticesinde olmaktadır.

1.4.07

MUMLAR VE FAYDALARI


Yeşil mum
Hareketin ve verimliliğin sembolü olarak görülüyor ve vücut-beyin enerjisini dengelediği söyleniyor. Doğa tutkusunu arttırdığı da iddialar arasında.

Mavi mum
Renk uzmanlarına göre algı yeteneklerimizin uyanmasına ve içsel yeteneklerimizin farkına varmamıza yardımcı olan en etkili mum.
Beyaz mum
Saflığın ve gücün sembolü olarak kabul ediliyor. Ayrıca birlikte yandığı diğer mumların da etkilerini artırıyor. Beyaz bir mum duman çıkarıyorsa, çevredeki negatif düşünce ve etkileri yok ettiği söyleniyor. Eğer duman bir süre sonra kesiliyorsa, o bölge her çeşit olumsuzluktan arınmış sayılıyor.

Siyah mum
En güçlü ve koruyucu mumlar olarak kabul ediliyor. Pek çok dinde, ayin ve törenlerde siyah mumun kullanılması buna bağlanıyor. Uzmanlar, aşırı kullanımın depresyona yol açabileceğini iddia ediyor. Bu yüzden önerileri, siyah mumun, beyaz renkli mumlarla bir arada kullanılması.
Kırmızı mum
Bu yorumu yapmak için aslında uzman olmaya hiç gerek yok. Kırmızı aşk ve romantizmin sembolü olduğuna göre, kırmızı mumlar da aynı etkiyi yaratacaktır. Nitekim uzmanlarda aynı şeyi söylüyor.
Pembe mum
Sevginin ve başarının sembolü olarak bakılıyor. Onurlu, bilinçli ve saf bir hayatın özellikleri pembe mumlarda toplandığı söyleniyor.
Turuncu mum
Neşeyi ve yaratıcılığı artırdığı iddia ediliyor. Sonucunu görmek için ders çalışırken, çalışma masanızda turuncu mum yakarak küçük bir deney yapabilirsiniz.
Gri ve gümüş rengi mum
Açıklığın ve şeffaflığın sembolü olarak görülüyor. İçinde gizli kalmış yetenekleri ortaya çıkarmak isteyen kişilere, çalışma esnasında bu mumlardan yararlanmaları tavsiye ediliyor.
Kahverengi mum
Bu mumlar tarafsız, nötr özellikler taşıyor. Kısacası negatif veya pozitif bir etkisi olduğundan söz edilmiyor.
Mor ve eflatun mum
Bu renk mumların kişide başarı ve arzularını harekete geçirdiği ifade ediliyor.